Metal TR.NET - Yerli Gruplarina Sahip CIK !  
  Giriþ veya Kayýt Ol
::  Ana Sayfa  ::  Hesabýnýz  ::  Forumlar  ::  Haberler  ::  Kritik  ::  Fotoðraf Galerisi  ::  Hosting  ::  Köþe Yazýlarý  ::
Menü
 Site
tree-T.gif Ana Sayfa
 Forum
 Haber Gönder
 Haber Arþivi
 Site Kadrosu
 Extra
 Hosting
 En Ýyi 10
 Ýnteraktif
 Demo & Mp3 Arþivi
 Video Ýzleme
 Fotoðraf Galerisi
 Destek
 Destekleyenler
 Linkekle
 Bizi Öner!
 
Ýçerik
. Yerli Gruplar
. Yabancý Gruplar
. Biyografiler
. Albümler
. Albüm Kritikleri
. Röportajlar
. Köþe Yazýlarý
. Köþe Yazýlarý Arþiv
. Dergiler
. Etkinlikler
· Gitar & TAB
 
Albüm Kritikleri
· KORN - The path of totality
· Hypocrisy-A Taste of Extreme Divinity (2009)
· Cyntia - Endless World (2012)
· Tiamat - The Scarred People
· Moonspell Alpha Noir-Omega White.
· Ghost - Opus Eponymous
· Testament - Dark Roots of Earth
· Lamb of God - Resolution
· Volbeat Live From Beyond Hell/Above Heaven
· Pentagram - MMXII
 
Kýsa Haberler

[ Haber Arþivi ]
 
Son 10 Haber
· 100 Metal Sunar: GAEREA
[ 0 yorum - 1078 okuma ]
· Dark Tranquillity Türkiye Turnesi 2021
[ 0 yorum - 3380 okuma ]
· SECURIS yeni Albümünü yayýnladý.
[ 0 yorum - 6038 okuma ]
· OPETH 22 Mart 2015′te Ýstanbul'da, 23 Mart'ta ise Ankara'da
[ 0 yorum - 14187 okuma ]
· Blind Guardian Istanbul konseri 14 Mayýs 2015
[ 0 yorum - 14719 okuma ]
· Blind Guardian 8 yýl aradan sonra yeniden Ankara’da
[ 0 yorum - 14052 okuma ]
· DYING FETUS 11 HAZÝRAN 2015 Ýstanbul'da
[ 0 yorum - 15554 okuma ]
· Kurt Cobain belgeselinden ilk fragman geldi
[ 0 yorum - 15622 okuma ]
· Takýntý - Buhran klibi yayýnlandý!
[ 0 yorum - 16733 okuma ]
· Wayne Static 48 yaþýnda hayatýný kaybetti
[ 0 yorum - 17710 okuma ]

[ Devamý Haberler Bölümünde ]
 
Fotoðraf Galerisi

B Noktasý



B Noktasý



B Noktasý



Heretic Soul @ Waldb ...



Heretic Soul



Heretic Soul



Heretic Soul @ Rock ...



Anoreksi Promo 2011



Anoreksi Promo 2011



Anoreksi Promo 2011


[ Fotoðraf Galerisi ]
 
Rastgele Biyografi


Consume
 
MetalTR Arama
 
Üyelik
 
Üye Olun
Kayýp Þifre

Güvenlik Kodu: Güvenlik Kodu
Güvenlik Kodunu Girin:
 
Üyelik:
Bugün: 0
Dün: 0
Bekleyen Üyelik(ler): 4
Toplam Üye: 42,762
En Son Üye: electric_wizard

Þu An Baðlý:
Misafir(ler): 155
Üye(ler): 0
Toplam: 155
 
Forumlardan
Last 10 Forum Messages

eskiler bi bakýn la ?
Son mesaj atan; punky_sputnik

Þu anda ne dinliyorsunuz?
Son mesaj atan; ImpLosioN

MetalTR Discord kanalý bekleriz
Son mesaj atan; Belorin

Metal dinleyici kitlesi
Son mesaj atan; Belorin

Kiramen Katib-in (Ankara)
Son mesaj atan; SMITD

Ona On Cafe
Son mesaj atan; SMITD

Kurbaða Teorisi
Son mesaj atan; elvistuna

Rotting Christ 10 Aralýk 2023'te Ýstanbul'da!
Son mesaj atan; KopuK

Rotting Christ 10 Aralýk 2023'te Ýstanbul'da!
Son mesaj atan; KopuK

1 mart 2024 Cradle of Filth istanbul konseri
Son mesaj atan; KopuK


[ Metal TR.NET - Yerli Gruplarina Sahip CIK ! ]
 
Köþe Yazýlarý
 
metaltr.net :: Baþlýðý Görüntüle - Necip Fazýl Kýsakürek ve Nazým Hikmet arasýndaki farklar
 
 SSSSSS   AramaArama   Üye ListesiÜye Listesi   Kullanýcý GruplarýKullanýcý Gruplarý Üye ListesiCan Sýkýntýsý Giderici!   
 ProfilProfil   Özel mesajlarýnýzý kontrol etmek için login olunÖzel mesajlarýnýzý kontrol etmek için login olun     GiriþGiriþ 
GünlüklerGünlükler    Günlük Kontrol PaneliGünlük Kontrol Paneli    GünlüðümGünlüðüm

Necip Fazýl Kýsakürek ve Nazým Hikmet arasýndaki farklar
Sayfa 1, 2  Sonraki
 
Yeni Baþlýk Gönder   Cevap Gönder    metaltr.net Forum Ana Sayfasý -> Edebiyat
Önceki baþlýk :: Sonraki baþlýk  
Yazar Mesaj
yake
Geçerken Uðrayan
Geçerken Uðrayan


Kayýt: May 22, 2005
Mesajlar: 44
Nerden: cadde-i kebir

MesajTarih: Sal May 24, 2005 12:48 pm    Mesaj konusu: Necip Fazýl Kýsakürek ve Nazým Hikmet arasýndaki farklar Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #1   

bu araþtýrmaya güzel cevaplar verin, sallamayýn mümkünse
daha aralarýndaki dostluk araþtýrmam var.
of of benim iþim zor be
_________________
Benim geçmiþim çöplüktür ve çöplükte sadece köpekler gezer


En son yake tarafýndan Sal May 24, 2005 1:02 pm tarihinde deðiþtirildi, toplamda 1 kere deðiþtirildi
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder
Sponsor Linkler







Tarih: Google ve Sponsor Baglantilari    Mesaj konusu: Sizde bu bölüme reklam verebilirsiniz !
: #   


Baþa dön
punky_sputnik
Forum Hayvaný
Forum Hayvaný


Kayýt: Dec 22, 2004
Mesajlar: 5591
Nerden: dnzli

MesajTarih: Sal May 24, 2005 12:50 pm    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #2   

o necip fazýl kýsa kürek diilmiydi
_________________
Alive with the sounds of the pain, I die to want to live.
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Myspace Profil
yake
Geçerken Uðrayan
Geçerken Uðrayan


Kayýt: May 22, 2005
Mesajlar: 44
Nerden: cadde-i kebir

MesajTarih: Sal May 24, 2005 1:00 pm    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #3   

baba saðol be kýsa yazmayý unutmuþuz
_________________
Benim geçmiþim çöplüktür ve çöplükte sadece köpekler gezer
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder
punky_sputnik
Forum Hayvaný
Forum Hayvaný


Kayýt: Dec 22, 2004
Mesajlar: 5591
Nerden: dnzli

MesajTarih: Sal May 24, 2005 1:40 pm    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #4   

bence senin baya bi araþtýrman gerekiyo Smile
_________________
Alive with the sounds of the pain, I die to want to live.
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Myspace Profil
yake
Geçerken Uðrayan
Geçerken Uðrayan


Kayýt: May 22, 2005
Mesajlar: 44
Nerden: cadde-i kebir

MesajTarih: Sal May 24, 2005 1:55 pm    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #5   

iyi ki unuttuk yani kafamýza vurucan
ya bu arada kimse bir þeyler yazmýyo
benim iþim herbiden zor ya Sad
_________________
Benim geçmiþim çöplüktür ve çöplükte sadece köpekler gezer
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder
jakopaydin
Veled-i METAL
Veled-i METAL


Kayýt: Jan 04, 2005
Mesajlar: 114
Nerden: þehr-i istanbul

MesajTarih: Sal May 31, 2005 11:32 am    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #6   

bu farklarý bulmak cok zor.en azýndan bi benzerliklerini soleyebilirim arastýrmadan.o da ikiside cok kutsal...
_________________
ATAsýný tanýmayan it peþinden koþar ...
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder Kullanýcýnýn web sitesini ziyaret et Yahoo Messenger MSN Messenger
psYchotic-eYes
Septist Material


Kayýt: Oct 17, 2004
Mesajlar: 2218
Nerden: Eskisehir

MesajTarih: Sal May 31, 2005 1:17 pm    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #7   

ben ikisi arasindaki dialoglari ya da arkadasliklarini bilemicem.. oyle bisey de duymadim gerci! ama necip fazil kisakürek muhafazakar bir sairdir, ataturk ilke ve devrimleriyle bir turlu barisamamistir, akli hilafette kalan vatanini seven ama onu yanlis algilayan bir sair olmuþtur..! bunu siirlerinde görebiliyoruz rahatlikla..! nazim hikmet ise bilmiyorum nekadar anlatmaya gerek var ama vatanina, milletine sonuna kadar bagli, onun icin sürgünler yemeyi göze alan insanlýða aþýk, halklarin kardesligini savunan ve kominizm yanlisi bir sairimizdir! eserleri yillar boyu dünyanin dört bi yanýnda okunmuþtur ve hgla da dünyadaki sayýlý sairler arasinda gösterilmektedir! biz ne kadar degerini anlayamasak ve sahip cikmasak bile, bizim dýþýmýzda ona saygý ve sevgi duyan bir dünya var..
_________________
www.turandursun.com

EVRÝM gerçeði: http://www.metaltr.net/modules.php?name=Kose_Yazilari&op=viewarticle&artid=158
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder MSN Messenger
hatun_death
Zehir Hafiye
Zehir Hafiye


Kayýt: May 16, 2005
Mesajlar: 468


MesajTarih: Sal May 31, 2005 1:29 pm    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #8   

edebiat formuna aç bu baþlýðý
_________________
Ölü Ruhun Gemisi...
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder MSN Messenger
lethal
..........


Kayýt: May 23, 2005
Mesajlar: 1800
Nerden: istanbul...

MesajTarih: Sal May 31, 2005 3:26 pm    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #9   

hatun_death demiþ ki:
edebiat formuna aç bu baþlýðý



emir böyük yerden.................

þþþþþþþ doðru söylüyor....

bu konuya kimse yazmaz burada........
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder
psYchotic-eYes
Septist Material


Kayýt: Oct 17, 2004
Mesajlar: 2218
Nerden: Eskisehir

MesajTarih: Sal May 31, 2005 11:05 pm    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #10   

bence onlari tanimadan, eserlerini okumadan yorum yapmamak lazim!!..atmak kolay..
_________________
www.turandursun.com

EVRÝM gerçeði: http://www.metaltr.net/modules.php?name=Kose_Yazilari&op=viewarticle&artid=158
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder MSN Messenger
blackrazor_89
Zehir Hafiye
Zehir Hafiye


Kayýt: Sep 12, 2005
Mesajlar: 205
Nerden: ist

MesajTarih: Çrþ Eyl 21, 2005 6:27 pm    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #11   

edebiyattan hiç anlamam ama Necip Fazýl Kýsakürek ve Hüseyin Nihal Atsýz'ýn þiirlerine ölüyorum,,
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder E-mail'i gönder MSN Messenger
exsaddam
Forum Hayvaný
Forum Hayvaný


Kayýt: Apr 18, 2005
Mesajlar: 15385
Nerden: Ankara

MesajTarih: Prþ Eyl 22, 2005 10:24 am    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #12   

nazým hikmete hain diyenler bi zahmet açýp kurtuluþ savaþý destnýný okusun yada abd baþkanýnýn bizim askerlerimize hakaret eden cümlesne karþý yazdýðý 23 sentlik asker þiirini . bilmeden atýp tutmak kolay.
_________________
http://exsaddam.mybrute.com

Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder Kullanýcýnýn web sitesini ziyaret et MSN Messenger Myspace Profil Facebook Profil
Shatraug
Nargaroth


Kayýt: Apr 24, 2005
Mesajlar: 594
Nerden: Trabzon,Samsun

MesajTarih: Prþ Eyl 22, 2005 4:46 pm    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #13   

be off öyle bi yorum yapmýþsýn ki þairleri ezmiþsin. nazým hikmety in yazdýklarý þiir e benzemeyen yýr tipi hiç bi özelliði olmayan yazýlardýr. kendisi polonya asýllýdýr ve borjensky sülalesindendir. türklüðe,atatürke,türk askerine her zaman kin kusmuþtur þiirlerinde.zaten yazdýðý bi mektupta türklüðe karþý ve komünizmle birliklte türkiyeyi rusyaya baðlama hizmetlerini anlatýp rus vatandaþlýðýna geçmiþtir. rusyadan emekli maaþýna baðlanmýþtýr. hatta vatana geri çaðýrýldýðýnda "türkiyeye geri dönüp 30 kadar sümüklü çocuða ders anlatmayý düþünmüyorum" cevabýný vermiþtir. bu adam mý kutsal ? insanlýðýndan þüphe ederim ben. köpeðin tekidir gözümde. Necip Fazýl la kýyaslamak bile saçmalýk.
_________________
bknz ( fak yu)
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder MSN Messenger
Shatraug
Nargaroth


Kayýt: Apr 24, 2005
Mesajlar: 594
Nerden: Trabzon,Samsun

MesajTarih: Prþ Eyl 22, 2005 4:52 pm    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #14   

exsaddam mehmetçiði yerden yere vuran. herþeyiyle dalga geçen bi adam.kurtuluþ savaþý zamanýnýn imkansýzlýklarý yüzünden her gün üzüm posasý, peksimet yiyen askere bit mehmeti yer mehmet bitini yer diyen bi adam.sen niye savunuyosun ki. adam kalbime rusyanýn vizesi kazýlý demiþ. türk düþmanlýðýný ilan etmiþ.pehpeh
_________________
bknz ( fak yu)
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder MSN Messenger
exsaddam
Forum Hayvaný
Forum Hayvaný


Kayýt: Apr 18, 2005
Mesajlar: 15385
Nerden: Ankara

MesajTarih: Cum Eyl 23, 2005 10:48 am    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #15   

türk düþmaný olduðu içinmi öldüðümde beni memleketimde bir çýnar altýna gömün diyor.
asýlsýz palavralarla vatandaþlýktan çýkarýlan büyük þair Nazým Hikmet e vatandaþlýðý eninde sonunda iade edilecektir.

1953 YILINDA AMERIKAN DISILERI BAKANI DALLAS, KUZEY ATLANTIK PAKTINA
EN UCUZ ASKERI TÜRKIYEDEN TEMIN EDIYORUZ DIYE BEYANAT VERDIGINDE, O
TARIHLERDE MEMLEKETINDEN UZAK FAKAT MEMLEKETINE VE INSANLARINA
SEVDALI NAZIM HIKMET AMERIKAN BAKANINA BU SIIRIYLE CEVAP VERMISTI. 50
YIL ÖNCESIYLE BUGUN ARASINDA PEK DEGISEN BIRSEY OLMAMIS ANLASILAN.

23 CENT'LIK ASKERE DAIR

Mister Dallas,
sizden saklamak olmaz,
hayat pahali biraz bizim memlekette.
Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,
koyun eti,
Ankara'da 23 sente,
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
elli santim kefen bezi yahut,
yahut da bir ayligina
yirmi yaslarinda bir tane insan
erkek,
agzi burnu, eli ayagi yerinde,
üniformasi, otomatigi üzerinde,
yani öldürmeye, öldürülmeye hazir;
belki tavsan gibi korkak,
belki toprak gibi akilli,
belki gençlik gibi cesur,
belki su gibi kurnaz,
(her kaba uymak meselesi)
belki ömründe ilk defa denizi görecek,
belki ava merakli, belki sevdalidir.
Yahut da ayni hesapla Mister Dallas,
(tanesi 23 sentten yani)
satarlar size bu askerlerin otuzbesini birden
Istanbul'da bir tek odanin aylik kirasina,
seksen bes onda altisini yahut,
bir çift iskarpin parasina.

Yalniz bir mesele var Mister dallas,
herhalde bunu sizden gizlediler.
Size yirmi üç sente sattiklari asker,
mevcuttu üniformanizi giymeden önce de,
mevcuttu otomatiksiz filan,
mevcuttu sadece insan olarak,
mevcuttu,
tuhafiniza gidecik,
mevcuttu
hem de çoktan mi çoktan
daha sizin devletin adi bile konmadan.
Mevcuttu, isiyle gücüyle ugrasiyordu,
mesela Mister Dallas,
yeller eserken yerinde sizin New York'un,
kursun kubbeler kurdu o,
gökkubbe gibi yüksek,
hasmetli, derin.
Elinde Bursa bahçeleri gibi nakislandi ipek.
Hali dokur gibi yonttu mermeri
ve nehirlerin bir kiyisindan öbür kiyisina
ebem kusagi gibi atti kirk gözlü köprüleri.
Dahasi var Dallas,
sizin dilde anlami pek de belli degilken henüz
zulüm gibi,
hürriyet gibi,
kardeslik gibi sözlerin,
dövüstü zulme karsi o,
ve istiklal ve hürriyet ugruna
ve milletleri kardes sofrasina davet ederek
ve yarin yanagindan gayri her yerde,
her seyde,
hep beraber
diyebilmek için,
yürüdü pesince Bedrettin'in.
O, tornaci Hasan, köylü Memet, ögretmen Ali'dir,
Kaya gibi yumrugunun son ustaligi,
922 yili 9 Eylülü'dür.
Dedim ya, Mister Dallas,
Herhalde bütün bunlari sizden gizlediler.
Ucuzdur vardir illeti.
Hani sasmayin,
yarin çok pahaliya mal olursa size
bu 23 sentlik asker,
yani benim fakir, cesur, çaliskan milletim,
her millet gibi büyük Türk milleti.

Nazim Hikmet /16. 7. 953.

umarým aydýnlatýcý olmuþtur
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder Kullanýcýnýn web sitesini ziyaret et MSN Messenger Myspace Profil Facebook Profil
exsaddam
Forum Hayvaný
Forum Hayvaný


Kayýt: Apr 18, 2005
Mesajlar: 15385
Nerden: Ankara

MesajTarih: Cum Eyl 23, 2005 10:54 am    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #16   

BAÞLANGIÇ


ONLAR

Onlar ki toprakta karýnca,
suda balýk,
havada kuþ kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
câhil,
hakîm
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardýr,
destânýmýzda yalnýz onlarýn mâceralarý vardýr.

Onlar ki uyup hainin iðvâsýna
sancaklarýný elden yere düþürürler
ve düþmaný meydanda koyup
kaçarlar evlerine
ve onlar ki bir nice murtada hançer üþürürler
ve yeþil bir aðaç gibi gülen
ve merasimsiz aðlayan
ve ana avrat küfreden ki onlardýr,
destânýmýzda yalnýz onlarýn mâceralarý vardýr.

Demir,
kömür
ve þeker
ve kýrmýzý bakýr
ve mensucat
ve sevda ve zulüm ve hayat
ve bilcümle sanayi kollarýnýn
ve gökyüzü
ve sahra
ve mavi okyanus
ve kederli nehir yollarýnýn,
sürülmüþ topraðýn ve þehirlerin bahtý
bir þafak vakti deðiþmiþ olur,
bir þafak vakti karanlýðýn kenarýndan
onlar aðýr ellerini topraða basýp
doðrulduklarý zaman.

En bilgin aynalara
en renkli þekilleri aksettiren onlardýr.
Asýrda onlar yendi, onlar yenildi.
Çok sözler edildi onlara dair
ve onlar için :
zincirlerinden baþka kaybedecek þeyleri yoktur,
denildi.



BÝRÝNCÝ BAP


YIL 1918-1919
ve
KARAYILAN HÝKÂYESÝ



Ateþi ve ihaneti gördük
ve yanan gözlerimizle durduk
bu dünyanýn üzerinde.
Ýstanbul 918 Teþrinlerinde,
Ýzmir 919 Mayýsýnda
ve Manisa, Menemen, Aydýn, Akhisar :
Mayýs ortalarýndan
Haziran ortalarýna kadar
yani tütün kýrma mevsimi,
yani, arpalar biçilip
buðdaya baþlanýrken
yuvarlandýlar...
Adana,
Antep,
Urfa,
Maraþ :
düþmüþ
dövüþüyordu...

Ateþi ve ihaneti gördük.
Ve kanlý bankerler pazarýnda
memleketi Alaman'a satanlar,
yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar
düþtüler can kaygusuna
ve kurtarmak için baþlarýný halkýn gazabýndan
karanlýða karýþarak basýp gittiler.
Yaralýydý, yorgundu, fakirdi millet,
en azýlý düvellerle dövüþüyordu fakat,
dövüþüyordu, köle olmamak için iki kat,
iki kat soyulmamak için.

Ateþi ve ihaneti gördük.
Murat nehri, Canik daðlarý ve Fýrat,
Yeþilýrmak, Kýzýlýrmak,
Gültepe, Tilbeþar Ovasý,
gördü uzun diþli Ýngiliz'i.
Ve Aksu'yla Köpsu,
Karagöl'le Söðüt Gölü
ve gümüþ basamaklý türbesinde yatan
büyük, âþýk ölü,
þapkasý horoz tüylü Ýtalyan'ý gördü.
Ve Çukurova,
kýyasýya düzlük,
uçurumlar, yamaçlar, daðlar kýyasýya
ve Seyhan ve Ceyhan
ve kara gözlü Yürük kýzý,
gördü mavi üniformalý Fransýz'ý.
Ve devam ettik ateþi ve ihaneti görmekte.
Eþraf ve âyân ve mütehayyizânýn çoðu
ve aðalar :
Baðdasar Aða'dan
Kellesi Büyük Mehmet Aða'ya kadar,
düþmanla birlik oldular.
Ve inekleri, koyunlarý, keçileri sürüp, götürüp,
gelinlerin ýrzýna geçip,
çocuklarý öldürüp
ve istiklâli yakýp yýktýkça düþman,
daða çýktý mavzerini, nacaðýný, çiftesini kapan
ve çýð gibi çoðaldý çeteler
ve köylülerden paþalar görüldü,
kara donlu köylülerden.
Ve bizim tarafa geçenler oldu
Tunuslu ve Hindli kölelerden.
Ve Türkistanlý Hacý Ahmet,
kýsýk gözleri,
seyrek sakalý,
hafif makinalý tüfeðiyle
daðlarda bir baþýna dolaþtý.
Ve sabahleyin ve öðle sýcaðýnda ve akþamüstü
ve ayýþýðýnda ve yýldýz alacasýnda geceleyin,
ne zaman sýkýþsa bizimkiler,
peyda oluverdi, yerden biter gibi o
ve ateþ etti
ve düþmaný daðýttý
ve kayboldu daðlarda yine.

Ateþi ve ihaneti gördük.
Dayandýk,
dayandýk her yanda,
dayandýk Ýzmir'de, Aydýn'da,
Adana'da dayandýk,
dayandýk, Urfa'da, Maraþ'ta, Antep'te.

Antepliler silâhþor olur,
uçan turnayý gözünden
kaçan tavþaný ard ayaðýndan vururlar
ve arap kýsraðýnýn üstünde
taze yeþil selvi gibi ince uzun dururlar.

Antep sýcak,
Antep çetin yerdir.
Antepliler silâhþor olur.
Antepliler yiðit kiþilerdir.

Karayýlan
Karayýlan olmazdan önce
Antep köylüklerinde ýrgattý.
Belki rahatsýzdý, belki rahattý,
bunu düþünmeðe vakit býrakmýyordular,
yaþýyordu bir tarla sýçaný gibi
ve korkaktý bir tarla sýçaný kadar.
Yiðitlik atla, silâhla, toprakla olur,
onun atý, silâhý, topraðý yoktu.
Boynu yine böyle çöp gibi ince
ve böyle kocaman kafalýydý
Karayýlan
Karayýlan olmazdan önce.

Düþman Antep'e girince
Antepliler onu
korkusunu saklayan
bir fýstýk aðacýndan
alýp indirdiler.

Altýna bir at çekip
eline bir mavzer
verdiler.

Antep çetin yerdir.
Kýrmýzý kayalarda
yeþil kertenkeleler.
Sýcak bulutlar dolaþýr havada
ileri geri...

Düþman tutmuþtu tepeleri,
düþmanýn topu vardý.
Antepliler düz ovada
sýkýþmýþlardý.
Düþman þarapnel döküyordu,
topraðý kökünden söküyordu.
Düþman tutmuþtu tepeleri.
Akan : Antep'in kanýydý.

Düz ovada bir gül fidanýydý
Karayýlan'ýn
Karayýlan olmazdan önceki siperi.
Bu fidan öyle küçük,
korkusu ve kafasý öyle büyüktü ki onun,
namlýya tek fiþek sürmeden
yatýyordu yüzükoyun.

Antep sýcak,
Antep çetin yerdir.
Antepliler silâhþor olur.
Antepliler yiðit kiþilerdir.
Fakat düþmanýn topu vardý.
Ve ne çare, kader,
düz ovayý Antepliler
düþmana býrakacaklardý.

«Karayýlan» olmazdan önce
umurunda deðildi Karayýlan'ýn
kýyamete dek düþmana verseler Antep'i.
Çünkü onu düþünmeðe alýþtýrmadýlar.
Yaþadý toprakta bir tarla sýçaný gibi,
korkaktý da bir tarla sýçaný kadar.

Siperi bir gül fidanýydý onun,
gül fidaný dibinde yatýyordu ki yüzükoyun
ak bir taþýn ardýndan
kara bir yýlan
çýkardý kafasýný.
Derisi ýþýl ýþýl,
gözleri ateþten al,
dili çataldý.
Birden bir kurþun gelip
kafasýný aldý.
Hayvan devrildi kaldý.

Karayýlan
Karayýlan olmazdan önce
kara yýlanýn encâmýný görünce
haykýrdý avaz avaz
ömrünün ilk düþüncesini .
«Ýbret al, deli gönlüm,
demir sandýkta saklansan bulur seni,
ak taþ ardýnda kara yýlaný bulan ölüm.»

Ve bir tarla sýçaný gibi yaþayýp
bir tarla sýçaný kadar korkak olan,
fýrlayýp atlayýnca ileri
bir dehþet aldý Anteplileri,
seðirttiler peþince.
Düþmaný tepelerde yediler.
Ve bir tarla sýçaný gibi yaþayýp
bir tarla sýçaný kadar korkak olana :
KARAYILAN dediler.

«Karayýlan der ki : Harbe oturak,
Kilis yollarýndan kelle getirek,
nerde düþman varsa orda bitirek,
vurun ha yiðitler namus günüdür...»

Ve biz de bunu böylece duyduk
ve çetesinin baþýnda yýllarca nâmý yürüyen
Karayýlan'ý
ve Anteplileri
ve Antep'i
aynen duyup iþittiðimiz gibi
destânýmýzýn birinci bâbýna koyduk.



ÝKÝNCÝ BAP


YIL YÝNE 1919
ve
ÝSTANBUL'UN HÂLÝ
ve
ERZURUM ve SÝVAS KONGRELERÝ
ve
KAMBUR KERÝM'ÝN HÝKÂYESÝ



Biz ki Ýstanbul þehriyiz,
Seferberliði görmüþüz :
Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin,
vagon ticareti, tifüs ve Ýspanyol nezlesi
bir de Ýttihatçýlar,
bir de uzun konçlu Alman çizmesi
914'ten 18'e kadar
yedi bitirdi bizi.
Mücevher gibi uzak ve eriþilmezdi þeker
erimiþ altýn pahasýnda gazyaðý
ve namuslu, çalýþkan, fakir Ýstanbullular
sidiklerini yaktýlar 5 numara lâmbalarýnda.
Yedikleri mýsýr koçanýydý ve arpa
ve süpürge tohumu
ve çöp gibi kaldý çocuklarýn boynu.
Ve lâkin Tarabya'da, Pötiþan'da ve Ada'da Kulüp'te
aktý Ren þaraplarý su gibi
ve þekerin sahibi
kapladý Miloviç'in yorganýna 1000 liralýklarý.
Miloviç de beyaz at gibi bir karý.
Bir de sakalý Halife'nin,
bir de Vilhelm'in býyýklarý.

Biz ki Ýstanbul þehriyiz,
güzelizdir,
dört yanýmýz mavi mavi daðdýr, denizdir.
Öfkeli, büyük bir þair :
«Ey bin kocadan arta kalan bilmem neyi bakir»
demiþ
bize
ve bir baþkasý,
yekpare Acem mülkünü fedâ etti bir sengimize.

Biz ki Ýstanbul þehriyiz,
iþte, arzederiz halimizi
Türk halkýnýn yüce katýna.
Mevsim yazdýr,
919'dur.
Ve teþrinlerinde geçen yýlýn
dört düvele teslim ettiler bizi,
gözü kanlý dört düvele
anadan doðma çýrýlçýplak.
Ve kurumuþtu
ve kan içindeydi memelerimiz.

Biz ki Ýstanbul þehriyiz,
Fransýz, Ýngiliz, Ýtalyan, Amerikan
bir de Yunan,
bir de zavallý Afrika zencileri
yer bitirir bizi bir yandan,
bir yandan da kendi köpek döllerimiz :
Vahdettin Sultan,
ve damadý Ferit
ve Ýngiliz muhipleri
ve Mandacýlar.

Biz ki Ýstanbul þehriyiz,
yüce Türk halký,
malûmun olsun çektiðimiz acýlar...

919 Temmuzunun 23'üncü günü
pek mütevazý bir mektep salonunda
in'ikad etti Erzurum Kongresi.

Erzurum'un kýþý zorludur balam,
tandýrýnda tezek yakar Erzurum,
buz tutar yiðitlerinin býyýðý
ve geceleyin karlý ovada
kaskatý katýlaþmýþ, donmuþ görürsün karanlýðý.

Erzurum'da kavaklar, balam,
Erzurum'da kavaklar tane tane,
kavaklarda tane tane yapraklar.
Ve terden ve toz dumandan ve sinekten geçilmez
Erzurum'da yaz gelip de bastý mýydý sýcaklar.

Erzurum'un düzdür, topraktýr damý.
Erzurum güzelleri giyer, balam,
incecik ak yünden ehramý.
Yürek boynun büker, balam,
Erzurumlu türkülere.
Halim selimdir Erzurum'un adamý
ve lâkin dönmesin gözü bir kere!...

Erzurum'da on dört gün sürdü Kongre :
orda, mazlum milletlerden bahsedildi
bütün mazlum milletlerden
ve emperyalizme karþý dövüþlerinden onlarýn.

Orda, bir Þûrayý Millî'den bahsedildi,
Ýradei Milliyeye müstenit bir Þûrayý Millî'den.
Buna raðmen,
«Âsi gelmiyelim» diyenler vardý,
«makamý hilâfet ve saltanata.»
Hattâ casuslar vardý içerde.

Buna raðmen,
«Bütün aksâmý vatan birküldür» denildi.
«Kabul olunmaz,» denildi,
«Manda ve Himaye...»

Buna raðmen,
Ýstanbul'da birçok hanýmlar, beyler, paþalar,
Türk halkýndan kesmiþlerdi umudu.
Yaðdýrýldý telgraflar Erzurum'a :
«Amerikan mandasý altýna girelim,» diye.
«Ýstiklâl, diyorlardý, þâyaný arzu ve tercihtir, amma
bugün bu, diyorlardý, mümkün deðil,
birkaç vilâyet, diyorlardý, kalacak elde,
þu halde, diyorlardý, þu halde,
Memâliki Osmaniye'nin cümlesine þâmil
Amerikan mandaterliðini talep etmeði
memleketimiz için en nâfi
bir þekli hal kabul ediyoruz.»

Fakat bu þekli halli kabul etmedi Erzurumlu.
Erzurum'un kýþý zorludur balam,
buz tutar yiðitlerin býyýðý.
Erzurum'da kaskatý, dimdik ölür adam,
kabullenmez yýlgýnlýðý...

Ýstanbul'da hanýmlar, beyler, paþalar,
tül perdeler, kravatlar, apoletler, þiþeler,
çýtý pýtý dilleri ve pamuk gibi elleri
ve biçare telgraf telleri
devretmek için Amerika'ya Anadolu'yu
þöyle diyorlardý Erzurum'dakilere :
«Bizi bir baþýmýza býraksalar,
tarafgirlik, cehalet
ve çok konuþmaktan baþka müspet
bir hayat kuramayýz.
Ýþte bu yüzden Amerika çok iþimize geliyor.
Filipin gibi vahþi bir memleketi adam etti Amerika.
Ne olacak,
Biz de on beþ, yirmi sene zahmet çekeriz,
sonra Yeni Dünya'nýn sayesinde
Ýstiklâli kafasýnda ve cebinde taþýyan
bir Türkiye vücuda geliverir.
Amerika, içine girdiði memleket ve millet hayrýna
nasýl bir idare kurduðunu
Avrupa'ya göstermek ister.
Hem artýk iþi uzatmaða gelmez.
Çok tehlikeli anlar yaþýyoruz.
Sergüzeþt ve cidâl devri geçmiþtir :
Türkiye'yi, geniþ kafalý birkaç kiþi belki kurtarabilir.»

4 Eylül 919'da toplandý Sývas Kongresi,
ve 8 Eylülde
Kongrede bu sefer
yine ortaya çýktý Amerikan mandasý.
Ak koyunla kara koyunun
geçitte belli olduðu günlerdi o günler.
Ve Ýstanbul'dan gelen bazý zevat,
sapsarý yýlgýnlýklarýyla beraber
ve ihanetleriyle birlikte
bir de Amerikan gazeteci getirmiþtiler.
Ve Erzurumlulardan ve Sývaslýlardan ve Türk milletinden çok
iþbu Mister Bravn'a güveniyorlardý.
Bu zevata :
«Ýstiklâlimizi kaybetmek istemiyoruz efendiler!»
denildi.
Fakat ayak diredi efendiler :
«Mandanýn, istiklâli ihlâl etmiyeceði muhakkak iken,»
dediler,
«Herhalde bir müzâherete muhtacýz diyorum ben,»
dediler,
«Hem zaten,»
dediler,
«birbirine mani þeyler deðildir
istiklâl ile manda.
Ve esasen,»
dediler,
«müstakil kalamayýz böyle bir zamanda.
Memleket harap,
toprak çorak,
borcumuz 500 milyon,
vâridat ise 15 milyon ancak.
Ve Allah muhafaza buyursun
Ýzmir kalsa Yunanistan'da
ve harbetsek,
düþmanýmýz vapurla asker getirir.
Biz Erzurum'dan hangi þimendiferle nakliyat yapabiliriz?
Mandayý kabul etmeliyiz, hemen,»
dediler.
«Onlar dretnot yapýyor,
biz yelkenli bir gemi yapamýyoruz.
Hem, Ýstanbul'daki Amerikan dostlarýmýz :
Mandamýz korkunç deðildir,
diyorlar,
Cemiyeti Akvam nizamnamesine dahildir,
diyorlar.»

Ve böylece, bin dereden su getirdi Ýstanbul'dan gelen zevat.
Sývas, mandayý kabul etmedi fakat,
«Hey gidi deli gönlüm,»
dedi,
«Akýllý, umutlu, sabýrlý deli gönlüm,
ya ÝSTÝKLAL, ya ölüm!»
dedi.

Kambur Kerim de böyle dedi aynen.
Adapazarlýydý Kambur Kerim.
Seferberlikte ölen babasý marangozdu.
Seferberlik denince aklýna Kerim'in :
çok beyaz bir yastýkta kara sakallý bir ölü yüzü,
Fahri Bey çiftliðinde patates toplayýp
kaz gütmek,
mektep kitaplarý
ve bir de saçlarý altýn gibi sarý
fakat alný çizgiler içinde anasý gelir.
335'te Kerim Eskiþehir'e gitti,
mektebe, teyzelerine ve dayýsýna.
Dayýsý þimendiferde makinistti.
Düþman elindeydi Eskiþehir.
Kerim on dört yaþýndaydý,
kamburu yoktu.
Dümdüzdü fidan gibi
ve dünyaya meraklý bir çocuktu.
Dayýsý sürmeðe gittiði günler þimendiferi
Kerim'e ekmek vermediðinden teyzeleri
(çok uzun saçlý, ihtiyar iki kadýn)
Hintli askerlerle dost oldu Kerim.
Bunlar
(þaþýlacak þey)
Türkçe bilmeyen
ve siyah sakallarý, siyah gözleri parlak,
avuçlarýnýn üstü esmer, içi ak
ve tel örgülerin üzerinden
Kerim'e bisküviti kutularla atan amcalardý.
Kocaman bir ambarlarý vardý,
Kerim içinde oynardý.
Ambarda nohut çuvallarý, bakla, kuru üzüm,
(þaþýlacak þey,
katýrlarýn yemesi için)
ve sonra cephane sandýklarýyla silahlar.
Bir gün dedi ki makinist dayýsý Kerim'e :
«Ambardan silâh çalýp bana getir,
gâvura karþý koyan zeybeklere göndereceðim.»
Ve ambardan silâh çaldý Kerim :
bir
bir tane daha
beþ
on.
Aldattý Hindistanlý dostlarýný
zeybekleri daha çok sevdiðinden.
Zaten çok sürmedi, parlak kara sakallý amcalar gitti,
Kerim geçirdi onlarý istasyona kadar.
Ertesi gün Lefke köprüsünü atýp
zeybekler gelince Eskiþehir'e
dayýsý Kerim'i elinden tutup
verdi onlara.
Ve iþte o günden sonra
bugüne kadar
kahraman bir türküdür ömrü Kerim'in.
Eskiþehir'den alýp onu
«Kocaeli Grubu» paþasýna götürdüler.
Çatýk kaþlý, yüzü gülmez bir paþaydý bu.

Çabucak öðrendi Kerim ata binmeyi,
sýðýrtmaç olmayý
-zaten bilgisi vardý bunda-
kayalardan genç bir keçi gibi inmeyi,
gizlenmeyi ormanda.
Ve bütün bu marifetleriyle Kerim
kaç kere ölüme bir kurþun atýmý yaklaþarak
ve «Geçmiþ olsun» dedikleri zaman þaþarak
düþman içinden geçip getirdi haber
götürdü haber.
Onu namlý bir «kaptan» gibi saydý çeteler,
bir oyun arkadaþý gibi sevdi çeteleri o.
Ve bir fidan gibi düz
bir fidan gibi cesur
bir fidan gibi vaadeden bir çocuðun
sevinçle oynadýðý bu müthiþ oyun
sürdü 1337'ye kadar...

Kocaeli ormaný gürgen ve meþeliktir :
yüksek
kalýn.
Gökyüzü gözükmez.
Durgun bir geceydi.
Hafif yaðmur yaðmýþtý biraz önce.
Fakat ýslanmamýþ ki yerde yapraklar
karanlýkta hýþýrtýlarla yürüyordu beygiri Kerim'in.
Solda
ilerde
tepenin eteðinde ateþ yanýyordu :
«Tekneciler» diye anýlan
gâvur çetelerinin olmalý.
Dallardan damlalar düþüyordu Kerim'in yüzüne.
Beygirin baþý gittikçe daha çok karanlýða giriyor.
Ýpsiz Recep'in yanýndan dönüyordu Kerim.
Kâatlar götürmüþ
kâatlar getiriyor.
Birdenbire durdu beygir,
heykel gibi,
-Tekneciler'in ateþini görmüþ olacak-
sonra birdenbire dörtnala kalktý.
Þaþýrdý Kerim.
Dizginleri býraktý.
Sarýldý beygirin boynuna.
Deli gibi gidiyordu hayvan.
Çocuða art arda çarpýyordu aðaçlar.
Meþeleri ve gürgenleriyle orman
karanlýk bir rüzgâr gibi geçiyor iki yandan.
Kim bilir kaç saat böyle gidildi.
Orman bitti birdenbire.
-Ay doðmuþ olacak ki ortalýk aydýnlýktý-
Ve Kerim ayný hýzla geldiði zaman
Armaþa'nýn altýnda Baþdeðirmenler'e
beygir ansýzýn kapaklandý yere,
tekerlendi Kerim.
Doðruldu.
Ve aklýna ilk gelen þey
saatýna bakmak oldu.
Kýrýlmýþtý camý.
Bindi beygire tekrar.
Hayvan topallýyordu biraz.
Uslu uslu yola koyuldular.
Sol kulaðý kanýyordu Kerim'in,
Kirezce'ye geldiler
(Sapanca'yla Arifiye arasý),
Kerim durdu,
Biraz zor nefes alýyordu.
Geyve'ye girdi ertesi akþam.
Beli o kadar aðrýyordu ki
inemedi beygirden
indirdiler.
Kerim'i bir yaylýya bindirdiler.
Adapazarý.
Sonra belki on gün, belki on beþ,
kaðnýlar, mekkâre arabalarý,
sonra, gitgide daralan nefesi,
Yahþýhan,
Konya,
Sile nahiyesi
(burda malûl gaziler için
takma kol ve bacak yapýlýyordu),
ve nihayet Hatçehan köyünden çýkýkçý Þerif Usta.
Hâlâ rüyalarýnda görür Kerim
incecik bir yoldan eþekle gelip
üzerine doðru eðilen
bu çiçekbozuðu insan yüzünü.
Usta, ovdu Kerim'i bayýltýncaya kadar.
Sonra, zifte koydu bu kýrýlmýþ dal gibi çocuk gövdesini.
Yirmi gün geçti aradan.
Ve sonra bir ikindi vakti ziftin içinden
Kerim'i kambur çýkardýlar.



ÜÇÜNCÜ BAP


YIL 1920
ve
ARHAVELÝ ÝSMAÝL'ÝN HÝKÂYESÝ



Ateþi ve ihaneti gördük.

Düþman ordusu yine baþladý yürümeðe.
Akhisar, Karacabey,
Bursa ve Bursa'nýn doðusunda Aksu,
çarpýþarak çekildik...
920'nin
29 Aðustos'u :
Uþak düþtü.
Yaralý
ve dehþetli kýzgýn
fakat topraðýmýzdan emin,
Dumlupýnar sýrtlarýndayýz.
Nazilli düþtü.

Ateþi ve ihaneti gördük.
Dayandýk
dayanmaktayýz.

1920 Þubat, Nisan, Mayýs,
Bolu, Düzce, Geyve, Adapazarý :
Ýçimizde Hilâfet Ordusu,
Anzavur isyanlarý.
Ve ayný sýradan,
3 Ekim Konya.
Sabah.
500 asker kaçaðý ve yeþil bayraðýyla Delibaþ
girdi þehre.
Alaeddin tepesinde üç gün üç gece hüküm sürdüler.
Ve Manavgat istikametlerinde kaçýp
ölümlerine giderken
terkilerinde kesilmiþ kafalar götürdüler.

Ve 29 Aralýk Kütahya :
4 top
ve 1800 atlý bir ihanet
yani Çerkez Ethem,
bir gece vakti
kilim ve halý yüklü katýrlarý,
koyun ve sýðýr sürülerini önüne katýp
düþmana geçti.
Yürekleri karanlýk,
kemerleri ve kamçýlarý gümüþlüydü,
atlarý ve kendileri semizdiler...

Ateþi ve ihaneti gördük.
Ruhumuz fýrtýnalý, etimiz mütehammil.
Sevgisiz ve ihtirassýz çýplak devler deðil,
inanýlmaz zaaflarý, korkunç kuvvetleriyle,
silâhlarý ve beygirleriyle insanlardý dayanan.
Beygirler çirkindiler,
bakýmsýzdýlar,
hasta bir fundalýktan yüksek deðillerdi.
Fakat bozkýrda kiþneyip köpürmeden
sabýrlý ve doludizgin koþmasýný biliyorlardý.
Ýnsanlar uzun asker kaputluydu,
yalnayaktý insanlar.
Ýnsanlarýn baþýnda kalpak,
yüreklerinde keder,
yüreklerinde müthiþ bir ümit vardý.
Ýnsanlar devrilmiþti, kedersiz ve ümitsizdiler.
Ýnsanlar, etlerinde kurþun yaralarýyla
köy odalarýnda unutulmuþtular.
Ve orda sargý,
deri
ve asker postallarý halinde
yan yana, sýrtüstü yatýyorlardý.
Koparýlmýþ gibiydi parmaklarý saplandýðý yerden
eðrilip bükülmüþtü
ve avuçlarýnda toprak ve kan vardý.

Ve asker kaçaklarý,
korkularý, mavzerleri, çýplak, ölü ayaklarýyla
karanlýkta köylerin içinden geçiyorlardý.
Acýkmýþtýlar,
merhametsizdiler,
bedbahttýlar.
Þosenin ýssýz beyazlýðýna inip
nal sesleri ve yýldýzlarla gelen atlýyý çeviriyor
ve Bolu daðýnda ekmek bulamadýklarý için
deviriyorlardý uçurumlara :
þayak, cýgara kâadý, tuz ve sabun yüklü yaylýlarý.

Ve çok uzak,
çok uzaklardaki Ýstanbul limanýnda,
gecenin bu geç vakitlerinde,
kaçak silâh ve asker ceketi yükleyen laz takalarý :
hürriyet ve ümit,
su ve rüzgârdýlar.
Onlar, suda ve rüzgârda ilk deniz yolculuðundan beri vardýlar.
Tekneleri kestane aðacýndandý,
üç tondan on tona kadardýlar
ve lâkin yelkenlerinin altýnda
fýndýk ve tütün getirip
þeker ve zeytinyaðý götürürlerdi.
Þimdi, büyük sýrlarýný götürüyorlardý.
Þimdi, denizde bir insan sesinin
ve demirli þileplerin kederlerini
ve Kabataþ açýklarýnda sallanan
zaman kayýklarýnýn fenerlerini
peþlerinde býrakýp
ve karanlýk suda Amerikan taretlerinin önünden akýp
küçük,
kurnaz
ve maðrur
gidiyorlardý Karadeniz'e.
Dümende ve baþaltlarýnda insanlarý vardý ki
bunlar
uzun eðri burunlu
ve konuþmayý þehvetle seven insanlardý ki
sýrtý lâcivert hamsilerin ve mýsýr ekmeðinin
zaferi için
hiç kimseden hiçbir þey beklemeksizin
bir þarký söyler gibi ölebilirdiler...

Karanlýkta kurþunîi derisi kýrmýzýya boyanan
baltabaþ gemi
Ýngiliz torpitosudur.
Ve dalgalarýn üstünde sallanarak
alev alev
yanan :
Þaban Reisin beþ tonluk takasý.

Kerempe Fenerinin yirmi mil açýðýnda,
gecenin karanlýðýnda,
dalgalar minare boyundaydýlar
ve baþlarý bembeyaz parçalanýp daðýlýyordu.
Rüzgar :
yýldýz - poyraz.
Esirlerini bordasýna alýp
kayboldu Ýngiliz torpitosu.
Þaban Reisin teknesi
ateþten diregiyle gömüldü suya.

Arheveli Ýsmail
bu ölen teknedendi.
Ve þimdi
Kerempe Fenerinin açýðýnda,
batan teknenin kayýðýnda
emanetiyle tek baþýnadýr,
fakat yalnýz deðil :
rüzgârýn,
bulutlarýn
ve dalgalarýn kalabalýðý,
Ýsmail'in etrafýnda hep bir aðýzdan konuþuyordu.

Arheveli Ýsmail
kendi kendine sordu :
«Emanetimizle varabilecek miyiz?»
Kendine cevap verdi :
«Varmamýþ olmaz.»

Gece, Tophane rýhtýmýnda
Kamacý ustasý Bekir Usta ona :
«Evlâdým Ýsmail,» dedi,
«hiç kimseye deðil,» dedi,
«bu, sana emanettir.»

Ve Kerempe Fenerinde
düþman projektörü dolaþýnca takanýn yelkenlerinde,
Ýsmail, reisinden izin isteyip,
«Þaban Reis,» deyip,
«emaneti yerine götürmeliyiz,» deyip
atladý takanýn patalyasýna,
açýldý.

«Allah büyük
ama kayýk küçük» demiþ Yahudi.
Ýsmail bodoslamadan bir saðnak yedi,
bir saðnak daha,
peþinden üç-kardeþler.
Ve denizi býçak atmak kadar iyi bilmeseydi eðer
alabora olacaktý.

Rüzgâr tam kerte yýldýza dönüyor.
Ta karþýda bir kýrmýzý damla ýþýk görünüyor :
Sývastopol'a giden bir geminin
sancak feneri.

Elleri kanayarak
çekiyor Ýsmail kürekleri.
Ýsmail rahattýr.
Kavgadan
ve emanetinden baþka her þeyin haricinde,
Ýsmail unsurunun içinde.
Emanet :
bir aðýr makinalý tüfektir.
Ve Ýsmail'in gözü tutmazsa liman reislerini
ta Ankara'ya kadar gidip
onu kendi eliyle teslim edecektir.

Rüzgâr bocalýyor.
Belki karayel gösterecek.
En azdan on beþ mil uzaktýr en yakýn sahil.
Fakat Ýsmail
ellerine güvenir.
O eller ekmeði, küreklerin sapýný, dümenin yekesini
ve Kemeraltý'nda Fotika'nýn memesini
ayný emniyetle tutarlar.

Rüzgâr karayel göstermedi.
Yüz kerte birden atlayýp rüzgâr
bir anda bütün ipleri býçakla kesilmiþ gibi
düþtü.

Ýsmail beklemiyordu bunu.
Dalgalar bir müddet daha
yuvarlandýlar teknenin altýnda
sonra deniz dümdüz
ve simsiyah
durdu.
Ýsmail þaþýrýp býraktý kürekleri.
Ne korkunçtur düþmek kavganýn haricine.
Bir ürperme geldi Ýsmail'in içine.
Ve bir balýk gibi ürkerek,
bir sandal
bir çift kürek
ve durgun
ölü bir deniz þeklinde gördü yalnýzlýðý.
Ve birdenbire
öyle kahrolup duydu ki insansýzlýðý
yýldý elleri,
yüklendi küreklere,
kýrýldý kürekler.

Sular tekneyi açýða sürüklüyor.
Artýk hiçbir þey mümkün deðil.
Kaldý ölü bir denizin ortasýnda
kanayan elleri ve emanetiyle Ýsmail.
Ýlkönce küfretti.
Sonra, «elham» okumak geldi içinden.
Sonra, güldü,
eðilip okþadý mübarek emaneti.
Sonra...
Sonra, malûm olmadý insanlara
Arhaveli Ýsmail'in âkýbeti...



DÖRDÜNCÜ BAP


NURETTÝN EÞFAK'IN BÝR MEKTUBU
ve
BÝR ÞÝÝRÝ



Kardeþim,
sana bu mektubu Ankara'da Kuyulu kahvede yazýyorum.
Hep ayný Anadolu havalarýný çalýyor gramofon
kocaman bir boru çiçeðine benzeyen aðzýyla,
Dýþarda yaðmur...
Mektepten istifa ettim.
Cepheye gidiyorum ihtiyat zabitliðiyle.
Çocuklarýmýza Türkçe okutmak,
öðretmek, sevdirmek onlara
dünyanýn en diri, en taze dillerinden birini,
kendi dillerini,
güzel þey,
büyük þey.
Fakat bu dilin insanlarý için çakmak çalmak cehpede
daha büyük
daha güzel.

Biliyorum :
iþ bölümünden bahsedeceksin.
Fakat, Ankara'da çocuklara ders vermek,
bozkýrda ateþ hattýna girmek
haksýz ve hazin
bir iþ bölümü.
Öyle günlerde yaþýyoruz ki
ben bir iþ yapabildim diyebilmek için :
hep alnýnýn ortasýnda duyacaksýn ölümü.

Bak, tam sana bunlarý yazarken
asker geçiyor sokaktan ;
yaðmurda harap postallarýnýn meþinini ýslatarak
Meclis'in önüne doðru iniyorlar,
Ýstasyona gidecekler.
Ve türkü söylerken, her nedense her zaman yaptýðý gibi,
sesini incelterek marþ okuyor genç Türk köylüsü :
«Ankara'nýn taþýna bak,
gözlerimin yaþýna bak...»

Yüzleri mühim, dalgýn ve yorgun.
traþlarý uzamýþ biraz.
Elleri büyük ve esmer.
Elâ gözlüler, kara gözlüler, mavi gözlüler.

Yine birdenbire Yunus Emre geldi aklýma.
Baþka türlü anlýyorum ben Yunus'u :
Bence onda bütün bir devir dile gelmiþ Türk köylüsü :
öte dünyaya dair deðil,
bu dünyaya dair kaygýlarýyla...

Bir þiir yazdým,
garip bir þiir,
«Türk Köylüsü» diye.
Bir tuhaf mý oluyor böyle günlerde þiir yazmak?
Her ne hâl ise, hoþça kal, gözlerinden öperim.


Kardeþin
Nurettin Eþfak






TÜRK KÖYLÜSÜ

Topraktan öðrenip
kitapsýz bilendir.
Hoca Nasreddin gibi aðlayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir.
Ferhad'dýr
Kerem'dir
ve Keloðlan'dýr.
Yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser,
kahbe felek ona eder oyunu.
Çarþambayý sel alýr,
bir yâr sever
el alýr,
kanadý kýrýlýr
çöllerde kalýr,
ölmeden mezara koyarlar onu.
O, «Yûnusû biçâredir
Baþtan ayaða yâredir»,
aðu içer su yerine.
Fakat bir kerre bir derd anlayan düþmeyegörsün önlerine
ve bir kerre vakteriþip
«-Gayrýk yeter!...»
demesinler.
Bunu bir dediler mi,
«Ýsrâfil sûrunu urur,
mahlûkat yerinden durur»,
topraðýn nabzý baþlar
onun nabýzlarýnda atmaða.
Ne kendi nefsini korur,
ne düþmaný kayýrýr,
«Daðlarý yýrtýp ayýrýr,
kayalarý kesip yol eyler âbýhayat akýtmaða...»



BEÞÝNCÝ BAP


920'NÝN 16 MARTI
ve
MANASTIRLI HAMDÝ EFENDÝ
ve
REÞADÝYELÝ VELÝ OÐLU MEMET'ÝN HÝKÂYESÝ




«Bu hamiyetli ve cesur, Manastýrlý Hamdi Efendi olmasaydý, Ýstanbul felâketinden kim bilir haber almak için ne kadar intizarlar içinde kalacaktýk. Ýstanbul'da bulunan nâzýr, mebus, kumandan, teþkilâtýmýz mensuplarý içinden bir zat çýkýp vaktiyle bize haber vermeði düþünmemiþ olduðu anlaþýlýyor. Demek ki cümlesini heyecan ve helecan kaplamýþtý. Bir ucu Ankara'da bulunan telin Ýstanbul'da bulunan ucuna yanaþamayacak kadar þaþkýn bir hale gelmiþ olduklarýna bilmem ki hükmetmek caiz olur mu?»

(Nutuk, s. 295, Devlet Basýmevi, Ýstanbul 1938)




920'nin 16 Martý.
Öðleden evvel
saat onda
makina baþýnda þöyle bir telgraf aldý Ankara'daki :

«Der-aliye 16/3/1920.
Ýngilizler bastý bu sabah
Þehzadebaþý'ndaki Muzika karakolunu.
Müsademe edildi.
Ýþgal altýna alýyorlar Ýstanbul'u þimdi.
Berâyi malûmat arzolunur.
Manastýrlý Hamdi.»

920'nin 16 Martý.
Harbiye Nezareti telgrafhanesi buldu Ankara'yý :
«Etrafta dolaþýyor Ýngiliz askerleri.
Þimdi iþte
Ýngiliz askerleri giriyorlar nezarete.
Ýþte giriyorlar içeri.
Nizamiye kapýsýna.
Teli kes.
Ýngilizler burdadýr.»

920'nin 16 Martý.
Manastýrlý Hamdi Efendi
buldu Ankara'dakini tekrar :

«Paþa hazretleri,
Harbiye telgrafhanesini de iþgal etti Ýngiliz bahriye askeri
Tophane'yi de iþgal ediyorlar bir taraftan,
bir taraftan da zýrhlýlardan asker ihraç olunuyor.
Vaziyet vehamet kesbediyor efendim.
Paþa hazretleri,
Emri devletlerine muntazýrým.

16 Mart 1920
Hamdi»


920'nin 16 Martý.
Durumu bir daha tekrar etti Hamdi Efendi :

«Sabah bizim asker uykuda iken
Ýngiliz bahriye efradý karakolu iþgal etmekte iken
askerlerimiz uykudan þaþkýn kalkýnca müsademe baþlýyor.
Neticede bizden altý þehit, on beþ mecruh olup
Ýngilizler zýrhlýlarý rýhtýma yanaþtýrýp
Beyoðlu ve Tophane'yi iþgal edip.
Ýþte Beyoðlu telgrafhanesi de yok.
Ýþte Beyoðlu telgraf memurlarý geldiler.
Kovmuþlar.
Burasý da iþgal olunacaktýr bir saata kadar.
Þimdi haber aldým efendim.»

920'nin 16 Martý
uykuda kesti kâfir üçümüzü,
kurþuna dizdi kâfir ikimizi.
Ýngiliz'in hepsi deðil domuzu
Sabaha karþý aldý canýmýzý.

920'nin 16 Martý
basýldý Vezneciler'de karargâh.
Uyan be tosunum uyan.
Üçümüzü uykuda kesti kâfir,
üçümüz : Abdullah çavuþ, Þarkýþla'dan Osman,
bir de Zileli Abdülkadir.

920'nin 16 Martý
Bozdoðan Kemeri'nde
kurþuna dizdi kâfir ikimizi.
Ahmet oðlu Nasuh arkadaþýmýn adý,
Reþadiyeli Veli oðlu Memet benimkisi.

920'nin 16 Martý
uykuda kesti kâfir üçümüzü.
Soktu Osman'ýn karnýna kasaturayý,
bastý göðsüne kâfirin dizi.
Dört çocuk babasýydý Abdullah çavuþ.
Doymadý dünyasýna Abdülkadir.
Üçümüzü uykuda kesti kâfir,
kurþuna dizdi ikimizi.

920'nin 16 Mart sabahý,
karakolun karþýsýnda
býrakmadým elimden silâhý,
yere serdim iki Ýngiliz'i.
Senin ýrzýný kurtardým Ýstanbul'um,
Sana can feda çakýr gözlü gülüm.

Üçümüzü uykuda kesti kâfir,
kurþuna dizdi ikimizi.
Þimdi üçümüz :
Abdullah ve Osman ve Abdülkadir,
taþlarý yan yana yatar Eyüp'te.
Arama, bulamazsýn ikimizin kabrini,
belki maþrýkta, belki maðripte,
biz de bilemeyiz yerini.


Uykuda kestiler üçümüzü,
kurþuna dizdiler ikimizi,
Ahmet oðlu Nasuh arkadaþýmýn adý,
Reþadiyeli Veli oðlu Memet benimkisi.
Bir de altýncýmýz var,
kara kaytan býyýklý bir þehit,
son mekâný þöyle dursun,
adýný da bilen yok...



ALTINCI BAP


MUHAREBELER
ve
DÜÞMAN ELÝNDE KALANLAR
ve
KARTALLI KÂZIM'IN HÝKÂYESÝ



Ýnönü meydaný, yavrum,
rüzgâr,
soðuklar insaný arý gibi haþlýyor.
Zemheriler bitti diyelim,
hamsin ya baþladý, ya baþlýyor.
Muharebe beþ gün beþ gece sürdü.
Kan gövdeyi götürdü.
Ve nihayetinde
düþmanlar karýn üstünde
top arabalarý, sandýklar dolusu konyak,
altý kamyon býraktýlar.
Sonra, kaçarlarken, yavrum,
köyleri, köprüleri yaktýlar...

Bu, Birinci Ýnönü,
sonra ikincisi :
23 Mart 1921 günü
düþmanýn Bursa ve Uþak gruplarý üstümüze yürüyor.
Onlarda, topçu ve piyade
bizden üç kere fazla,
bizim atlýmýz çok.
Atlarýn makanizmasý,
hartucu,
namlusu yoktur
ve kýlýç
çýplak, ucuz bir demirdir.
26 Mart :
Akþam.
Sað cenah ilerimize yanaþtýlar.
27 Mart :
Bütün cephelerde temas.
28, 29, 30 :
Kavgaya devam.
Ve Martýn 31'inci gecesinde,
(ayýþýðý var mýydý bilmiyorum)
Ýnönü karanlýðý sesler ve kývýlcýmlarla doluydu.
Ve ertesi gün
1 Nisan :
Metristepe aydýnlanýyor.
Saat altý otuz.
Bozöyük yanýyor.
Düþman muharebe meydanýný silâhlarýmýza terketmiþtir.

Sonra, 8 Nisandan 11 Nisana kadar :
Dumlupýnar.

Sonra, Haziran.
Bir yaz gecesi.
Dünyada yalnýz pýrýltýlar
ve böceklerin sesi.
Sakarya'yý üç yerinden sallarla geçiyoruz.
Basarak aldýk
Adapazarý'ný.
Ve dolaþýp Sapanca Gölü'nün sazlýklarýný
yanaþtýk Ýzmit'in doðusunda çuha fabrikasýna.
Düþman,
kýsmen gemilere binerek
denizden
ve kýsmen
Karamürsel üzerinden
Bursa'ya çekilip
boþalttý Ýzmit þehrini gece yarýsý.

Sonra 23 Aðustos :
Sakarya melhamei kübrâsý ki
devamý 13 Eylül gününe kadardýr.
Bizim kýrk bin piyademiz,
dört bin beþ yüz atlýmýz,
düþmanýn seksen sekiz bin piyadesi,
üç yüz topu vardýr.
Harp meydanýnýn kuzey yaný
Sakarya
ve daðlardýr :
keskin
ve dik yamaçlarýyla
ve kireçli topraklarý
ve kayalarýnda tek baþlarýna birbirinden uzak
haþin
ve münzevi çam aðaçlarýyla
Abdülselâm-daðý,
Gökler-daðý,
daðlar.

Ve Sakarya'dan bu havalide
yalnýz, çatal týrnaklý karacalar su içmektedir.
Ankara suyunun döküldüðü yerden
Eskiþehir kuzeybatýsýna kadar
Sakarya mecrasý uçurumlar içinden geçmektedir.
Güneyde
ve güneydoðuda
yapraksýz ve hazin
geniþ ve uzun
ve insana býraktýðý hiçbir þeye acýmadan
ölmek arzusu veren
Cihanbeyli ovasý :
çöl...
Bu çölün,
bu daðlarýn,
bu nehrin ve bizim önümüzde
yirmi iki gün ve gece fasýlasýz dövüþüp
düþman ordusu ric'ata mecbur kaldý.

Buna raðmen :
Sene 1922
ve 15 vilâyet ve sancak
ve 9 büyük þehir
düþman elindedir.
Ýnanýlmaz þeyler düþmandadýr ki
bunlarýn arasýnda :
7 göl, 11 nehir
ve köklerinde baltamýzýn yarasý
ve yangýnlarýyla bizim olan
yüz kere yüz bin dönüm orman,
bir tersane, iki silâh fabrikasý,
ve 19 körfez ve liman ki
belki birçoðunun
rýhtýmý,
mendireði,
kýrmýzý, yeþil fenerleri yoktur
ve belki sularýnda
ateþ kayýklarýnýn ýþýltýsýndan baþka ýþýk yanmadý,
fakat onlar
tahta iskeleleri ve kederli balýkçýlarýyla bizimdiler.
Sonra, 3 deniz,
6 kol tren hattý,
sonra, göz alabildiðine yol :
sýlaya gittiðimiz,
gurbette göründüðümüz
ve neden
ve niçin olduðunu sormadan
çöle, Çanakkale'ye,
ölüme gittiðimiz yol
ve sonra toprak
ve o topraðýn insanlarý :
Uþak tezgâhlarýnýn halý dokuyanlarý,
klaptan iþlemeli eðerleriyle meþhur
Manisa'lý saraçlar,
yol kýyýlarýnda ve istasyonlarda açlar
ve kurnaz
ve cesur
ve aðýrbaþlý ve çapkýn
ve kütleleriyle delikanlý
Ýstanbul ve Ýzmir iþçileri
ve zahire ve kantariye tâcirleriyle eþraf ve âyân,
kýl çadýrlý yürükleri Aydýn'ýn,
ve sonra, ýrgat,
ortakçý,
maraba,
davarlý ve davarsýz,
yarým meþin çizmeli
ve ham çarýklý köylüler.
15 vilâyet ve sancak
ve 9 büyük þehir
düþman elindedir.

Mehtaplý bir gece,
gümüþ bir kutunun içindesin :
ortalýk öyle bir tuhaf aydýnlýk, öyle ýssýz.
Ya çok seslidir
ya hiç ses vermez mehtaplý gece zaten.

Yatýyor filintasýnýn arkasýnda Kartallý Kâzým.
Kýz gibi Osmanlý filintasý.
Parlýyor arpacýk
namlýnýn ucunda :
yüz yýllýk yoldaymýþ gibi uzak
ve bir damlacýk.

Kâzým emir aldý merkezden :
Gebze'deki Ýngiliz'in tercümaný vurulacak.
Köylerde teþkilât kurmuþ tercüman Mansur :
satýyor bizimkileri.

Kâzým iyi hesaplamýþ herifin geçeceði yeri.
Ýþte sökün etti Mansur karþýdan :
beygirin üzerinde.
Beygir yüksek,
Ýngiliz kadanasý.
Kendi halinde yürüyor hayvan
ortasýnda demiryolunun
sallana sallana,
aðýr aðýr.
Tercüman herhalde býrakmýþ dizginleri,
baþý sallanýyor,
belki de uyuyor üzerinde beygirin.

Yaklaþtýkça büyüyor herif.
Zaten mehtapta heybetli görünür insan.

Arada kaldý kalmadý dört yüz adým,
namlýyý kaldýrdý birazcýk Kâzým,
niþan aldý sallanan baþýna Mansur'un.
Soldaki yamaçtan bir taþ parçasý düþtü.
Bir kuþ uçtu saðdaki aðaçtan,
-aðaç çýnar-.
Kuþ ürkmüþ olacak.
Çevrildi Kâzým'ýn baþý kuþun uçtuðu yana,
mehtapla yüz yüze geldiler.
Mehtap koskocaman,
desdeðirmi,
bembeyaz.
Ve Kâzým'ýn gözünü aldý âdeta.
Zaten bu yüzden,
tekrar göz, gez, arpacýk
ve filintayý ateþlediði zaman
ilk kurþun Mansur'un baþýný delecek yerde
galiba omuzuna girdi.
Herif «Hýnk» dedi bir,
beygirin baþýný çevirdi
dörtnal kaçýyor.
Yetiþtirdi ikinci kurþunu Kâzým.
Beygirin üstünde sola yýkýldý Mansur.
Üçüncü kurþun.
Tercüman düþtü beygirden.
Fakat bir ayaðý üzengiye takýlý kalmýþ,
sürüklendi kaçan hayvanýn peþinde biraz,
sonra kurtuldu ki ayaðý
yýkýlýp kaldý olduðu yerde.
Yamaca sardý beygir.
Kalktý Kâzým,
yürüdü Mansur'a doðru,
üzerinden kâatlarý alacak.
Arada dört telgraf direði yalnýz,
elliþerden iki yüz metre eder.
Mansur doðruldu ansýzýn,
kaçýyor bayýr aþaðý.
Filintayý omuzladý Kâzým.
Dördüncü kurþun.
Yýkýldý herif.
Koþtu Kâzým.
Doðruldu yine Mansur.
Yürüyor sarhoþ gibi sallanarak,
kaçmýyor artýk,
yürüyor.
Kâzým da býraktý koþmayý.
Deniz kýyýsýna indiler.
Orda boþ bir fabrika var,
bir de beyaz bir ev,
tahta iskelesi iner denizin içine kadar.
Mansur suya giriyor,
kâatlar ýslanacak.
Beþinci kurþunu yaktý Kâzým.
Suya düþüp kaldý önde giden
ve Kâzým tazelerken þarjörü
bir ýþýk yandý beyaz evde,
bir pencere açýldý.
Galiba bir kadýn baktý dýþarýya..
Boðazlanýyormuþ gibi baðýrdý Mansur.
Pencere kapandý,
ýþýk söndü.
Tercüman attý kendini tahta iskeleye.
Art ayaklarý kýrýlmýþ bir hayvan gibi sürünüp týrmanýyor.
Hay anasýný,
ay da denize düþmüþ
toplanýp daðýlýyor,
daðýlýp toplanýyor.
Velhasýl,
lâfý uzatmýyalým,
Mansur'un iþini býçakla bitirdi Kâzým.
Kâatlar kan içindeydi.
Fakat kan kapatmýyor yazýyý...

Namussuzun biriydi Mansur,
muhakkak.
Düþmana satýlmýþtý,
orasý öyle.
Kaç kiþinin baþýný yedi,
malûm.
Ama ne de olsa
mehtapta herif beygirin üzerinde uyumuþ geliyordu.
Demek istediðim,
böyle günlerde bile, böyle bir adamý bile bu çeþit öldürüp
ortalýk duruldukta, yýllarca sonra mehtaba baktýðýn vakit
üzüntü çekmemek için,
ya insanlarda yürek dediðin taþtan olacak,
yahut da dehþetli namuslu olacak yüreðin,
Kâzým'ýnki taþtan deðildi çok þükür,
fakat namuslu.
Ne malûm? dersen :
Dövüþtü pir aþkýna,
yaralandý birkaç kere
ve saire.
Ve kavga bittiði zaman
ne çiftlik sahibi oldu, ne apartýman.
Kavgadan önce Kartal'da bahçývandý,
kavgadan sonra Kartal'da bahçývan...



YEDÝNCÝ BAP


922 AÐUSTOS AYI
ve
KADINLARIMIZ
ve
6 AÐUSTOS EMRÝ
ve
BÝR ÂLETLE BÝR ÝNSANIN HÝKÂYESÝ



Ayýn altýnda kaðnýlar gidiyordu.
Kaðnýlar gidiyordu Akþehir üstünden Afyon'a doðru.
Toprak öyle bitip tükenmez,
daðlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile eriþmiyecekti.
Kaðnýlar yürüyordu yekpare meþeden tekerlekleriyle.
Ve onlar
ayýn altýnda dönen ilk tekerlekti.
Ayýn altýnda öküzler
baþka ve çok küçük bir dünyadan gelmiþler gibi
ufacýk, kýsacýktýlar,
ve pýrýltýlar vardý hasta, kýrýk boynuzlarýnda
ve ayaklarý altýndan akan
toprak,
toprak
ve topraktý.
Gece aydýnlýk ve sýcak
ve kaðnýlarda tahta yataklarýnda
koyu mavi humbaralar çýrýlçýplaktý.
Ve kadýnlar
birbirlerinden gizliyerek
bakýyorlardý ayýn altýnda
geçmiþ kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadýnlar,
bizim kadýnlarýmýz :
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamýz, avradýmýz, yârimiz
ve sanki hiç yaþamamýþ gibi ölen
ve soframýzdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve daðlara kaçýrýp uðrunda hapis yattýðýmýz
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koþulan
ve aðýllarda
ýþýltýsýnda yere saplý býçaklarýn
oynak, aðýr kalçalarý ve zilleriyle bizim olan
kadýnlar,
bizim kadýnlarýmýz
þimdi ayýn altýnda
kaðnýlarýn ve hartuçlarýn peþinde
harman yerine kehribar baþaklý sap çeker gibi
ayný yürek ferahlýðý,
ayný yorgun alýþkanlýk içindeydiler.
Ve on beþlik þarapnelin çeliðinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayýn altýnda kaðnýlar
yürüyordu Akþehir üstünden Afyon'a doðru.

«6 Aðustos emri» verilmiþtir.
Birinci ve Ýkinci ordular, kýt'alarý, kaðnýlarý, süvari alaylarýyla
yer deðiþtiriyordu, yer deðiþtirecek.
98956 tüfek,
325 top,
5 tayyare,
2800 küsur mitralyöz,
2500 küsur kýlýç
ve 186326 tane pýrýl pýrýl insan yüreði
ve bunun iki misli kulak, kol, ayak ve göz
kýmýldanýyordu gecenin içinde.
Gecenin içinde toprak.
Gecenin içinde rüzgâr.
Hatýralara baðlý, hatýralarýn dýþýnda,
gecenin içinde :
insanlar, âletler ve hayvanlar,
demirleri, tahtalarý ve etleriyle birbirine sokulup,
korkunç
ve sessiz emniyetlerini
birbirlerine sokulmakta bulup,
kocaman, yorgun ayaklarý,
topraklý elleriyle yürüyorlardý.
Ve onlarýn arasýnda
Birinci Ordu Ýkinci Nakliye Taburu'ndan
Ýstanbullu þoför Ahmet
ve onun kamyoneti vardý.
Bir acayip mahlûktu üç numrolu kamyonet :
Ýhtiyar,
cesur,
inatçý ve þirret.
Kýrýlýp daðlarda kalan sol arka makasý yerine
þasinin altýna, dingilin üzerine
budaklý bir gürgen kütüðü sarmýþ olmasýna raðmen
ve kalb aðrýlarýyla
ve on kilometrede bir
karanlýða yaslanýp durduðu halde
ve vantilâtöründe dört kanattan ikisi noksan iken
þahsýnýn vekarlý kudretini resmen biliyordu :
«6 Aðustos emri»nde ondan ve arkadaþlarýndan
«... ihzar ve teþkil edilmiþ bulunan
ve cem'an 300 ton kabiliyetinde kabul olunan
100 kadar serî otomobil...» diye bahsediliyordu.
Ýhzar ve teþkil olunanlar,
bu meyanda Ahmet'in kamyoneti,
insanlarýn, âletlerin ve kaðnýlarýn yanýndan geçip
Afyon - Ahýrdaðlarý ve imtidadýna doðru iniyorlardý.

Ahmet'in kafasýnda uzak bir þehir ve bir þarký vardý.
Bu þarký nihaventtir
ve beyaz tenteli sandallarý,
siyah mavnalarý,
güneþli karpuz kabuklarýyla
bir deniz kýyýsýndadýr þehir.

Vantilâtörde adedi devir
düþüyor gibi.
Arkadaþlar ileri geçtiler.
Ay battý.
Manzara yýldýzlardan ve daðlardan ibaret.

Sen Süleymaniyelisin oðlum Ahmet,
çýnar dibinde iki mars bir oyunla yenip Bücür'ü,
kalk,
sýra servilerin önünden yürü,
çeþmeyi geç,
mektep bahçesi, medreseler,
orda, Harbiye Nezareti'nin arka duvarýnda
siyah çarþaflý bir kadýn
çömelip yere
darý serper güvercinlere
ve papelciler
þemsiye üstünde papaz açarlar.

Motor mýzýkçýlýk ediyor,
bizi dað baþlarýnda býrakacak meret.

Ne diyorduk oðlum Ahmet?
Dökmeciler saðda kalýr,
derken, Uzunçarþý'ya saparken,
köþede, sol kolda seyyar kitapçý :
«Hikâyei Billûr Köþk»,
altý cilt «Tarihi Cevdet»
ve «Fenni Tabâhat».
Tabâhat, mutfaktan gelirmiþ,
yani yemek piþirmek.
Hani, uskumru dolmasýna da bayýlýrým pek.
Yaldýzlý kuyruðundan tutup
bir salkým üzüm gibi yersin.

Ýlerde bir süvari kolu gidiyor,
saptýlar sola.

Uzunçarþý'yý dikine inersin.
Sandalyacýlar, tavla pulcularý, tesbihçiler.
Ve sen Ýstanbullu,
sen kendi ellerinin hünerine alýþmýþ olduðundan
þaþarsýn Ýstanbullulara :
ne kadar ince, ne çeþitli hünerleri var, dersin.
Rüstem Paþa Camii.
Urgancýlar.
Urgancýlarda yüz parça yelkenli gemiyi
ve hesapsýz katýr kervanlarýný donatacak kadar
urgan, halat ve dökme tunçtan çýngýraklar satýlýr.
Zindankapý, Babacafer.
Uzakta Balýkpazarý.
Kuruyemiþçiler.
Yemiþ iskelesindeyiz :
sandallarý, mavnalarý,
güneþli karpuz kabuklarýyla
yüzüne hasret kaldýðým deniz.

Sol arka lastik hava mý kaçýrýyor ne?
Ýnip
baksam...

Yemiþ iskelesinden dilenci vapuruna binip
Eyüp'te Niyet Kuyusu'na gittikti.
Elleri yumuk yumuk,
bacaklarý biraz çarpýktý ama,
yeþil zeytin tanesi gibi gözler.
Kaþlarý da hilâl gibi çekikti.
Tam Kasýmpaþa'ya yaklaþtýk, beyaz baþörtüsü...

Lastik hava kaçýrýyor.
Derdine deva bulmazsak eðer...
Dur bakalým Babacafer...

Üç numrolu kamyonet durdu.
Karanlýk.
Kriko.
Pompa.
Eller.
Küfreden ve küfrettiðine kýzan elleri
lastikte ve ihtiyar tekerlekte dolaþýrken
Ahmet hatýrladý :
bir gece nüzüllü babaannesini
sedirden sedire taþýrken
kadýncaðýz...

Ýç lastik boydan boya patladý.
Yedek?
Yok.
Daðlarda avaz avaz
imdat istemek?

Sen Süleymaniyelisin oðlum Ahmet,
sana tek baþýna verilmiþtir üç numrolu kanyonet.
Hem, hani bir koyun varmýþ,
kendi bacaðýndan asýlan bir koyun.
Süleymaniyeli þoför Ahmet
soyun...

Soyundu.
Ceket, külot, pantol, don, gömlek ve kalpak
ve kýrmýzý kuþak,
Ahmet'i postallarýnýn üstünde çýrýlçýplak
býrakarak
dýþ lastiðin içine girdiler,
þiþirdiler.

Bu þarký nihaventtir.
Deniz kýyýsýnda bir þehir...
Beyaz baþörtüsü...

Saatta elli yapýyoruz...
Dayan ömrümün törpüsü,
dayan da daðlar anadan doðma görsün þoför Ahmet'i,
dayan arslan...

Hiçbir zaman
böyle merhametli bir ümitle sevmedi
hiçbir insan
hiçbir âleti...



SEKÝZÝNCÝ BAP


26 AÐUSTOS GECESÝNDE SAATLAR
ÝKÝ OTUZDAN BEÞ OTUZA KADAR
ve
ÝZMÝR RIHTIMINDAN AKDENÝZ'E
BAKAN NEFER



Saat 2.30.

Kocatepe yanýk ve ihtiyar bir bayýrdýr,
ne aðaç, ne kuþ sesi,
ne toprak kokusu vardýr.
Gündüz güneþin,
gece yýldýzlarýn altýnda kayalardýr.
Ve þimdi gece olduðu için
ve dünya karanlýkta daha bizim,
daha yakýn,
daha küçük kaldýðý için
ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten
evimize, aþkýmýza ve kendimize dair
sesler geldiði için
kayalýklarda þayak kalpaklý nöbetçi
okþayarak gülümseyen býyýðýný
seyrediyordu Kocatepe'den
dünyanýn en yýldýzlý karanlýðýný.
Düþman üç saatlik yerdedir
ve Hýdýrlýk-tepesi olmasa
Afyonkarahisar þehrinin ýþýklarý gözükecek.
Küzeydoðuda Güzelim-daðlarý
ve daðlarda tek
tek
ateþler yanýyor.
Ovada Akarçay bir pýrýltý halinde
ve þayak kalpaklý nöbetçinin hayalinde
þimdi yalnýz sularýn yaptýðý bir yolculuk var :
Akarçay belki bir akar su,
belki bir ýrmak,
belki küçücük bir nehirdir.
Akarçay Dereboðazý'nda deðirmenleri çevirip
ve kýlçýksýz yýlan balýklarýyla
Yediþehitler kayasýnýn gölgesine girip
çýkar.
Ve kocaman çiçekleri eflâtun
kýrmýzý
beyaz
ve saplarý bir, bir buçuk adam boyundaki
haþhaþlarýn arasýndan akar.
Ve Afyon önünde
Altýgözler Köprüsü'nün altýndan
gündoðuya dönerek
ve Konya tren hattýna rastlayýp yolda
Büyükçobanlar Köyü'nü solda
ve Kýzýlkilise'yi saðda býrakýp
gider.

Düþündü birdenbire kayalardaki adam
kaynaklarý ve yollarý düþman elinde kalan bütün nehirleri.
Kim bilir onlar ne kadar büyük,
ne kadar uzundular?
Birçoðunun adýný bilmiyordu,
yalnýz, Yunan'dan önce ve Seferberlik'ten evvel
Selimþahlar Çiftliði'nde ýrgatlýk ederken Manisa'da
geçerdi Gediz'in sularýný baþý dönerek.

Daðlarda tek
tek
ateþler yanýyordu.
Ve yýldýzlar öyle ýþýltýlý, öyle ferahtýlar ki
þayak kalpaklý adam
nasýl ve ne zaman geleceðini bilmeden
güzel, rahat günlere inanýyordu
ve gülen býyýklarýyla duruyordu ki mavzerinin yanýnda,
birdenbire beþ adým saðýnda onu gördü.
Paþalar onun arkasýndaydýlar.
O, saatý sordu.
Paþalar : «Üç,» dediler.
Sarýþýn bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktý.
Yürüdü uçurumun baþýna kadar,
eðildi, durdu.
Býraksalar
ince, uzun bacaklarý üstünde yaylanarak
ve karanlýkta akan bir yýldýz gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovasý'na atlýyacaktý.

Saat 3.30.

Halimur - Ayvalý hattý üzerinde
manga mevziindedir.

Ýzmirli Ali Onbaþý
(kendisi tornacýdýr)
karanlýkta gözyordamýyla
sanki onlarý bir daha görmiyecekmiþ gibi
baktý manga efradýna birer birer :
Saðda birinci nefer
sarýþýndý.
Ýkinci esmer.
Üçüncü kekemeydi
fakat bölükte
yoktu onun üstüne þarký söyliyen.
Dördüncünün yine mutlak bulamaç istiyordu caný.
Beþinci, vuracaktý amcasýný vuraný
tezkere alýp Urfa'ya girdiði akþam.
Altýncý,
inanýlmýyacak kadar büyük ayaklý bir adam,
memlekette topraðýný ve tek öküzünü
ihtýyar bir muhacir karýsýna býraktýðý için
kardeþleri onu mahkemeye verdiler
ve bölükte arkadaþlarýnýn yerine nöbete kalktýðý için
ona «Deli Erzurumlu» derdiler.
Yedinci, Mehmet oðlu Osman'dý.
Çanakkale'de, Ýnönü'nde, Sakarya'da yaralandý
ve gözünü kýrpmadan
daha bir hayli yara alabilir,
yine de dimdik ayakta kalabilir.
Sekizinci,
Ýbrahim,
korkmýyacaktý bu kadar
bembeyaz diþleri böyle týkýrdayýp
birbirine böyle vurmasalar.
Ve Ýzmirli Ali Onbaþý biliyordu ki :
tavþan korktuðu için kaçm
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder Kullanýcýnýn web sitesini ziyaret et MSN Messenger Myspace Profil Facebook Profil
FreDy
Sebil-i Sübyan
Sebil-i Sübyan


Kayýt: Oct 29, 2004
Mesajlar: 95
Nerden: istanbul

MesajTarih: Cum Eyl 23, 2005 4:00 pm    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #17   

anlamsýz bir karþýlaþtýrma... ikiside büyük þair ikiside büyük düþünür ikiside farklý dünya insanlari... ama garip olan su ki ne zaman bir normal kiþilikli solcuya necip'i sorsan "þiirleri" hakkýnda eleþtiriler (iyi veya kötü) yapar ama bir saðcýya "nazým" dersen þiirleri dýþýnda ne kadar abuk sabuk þey varsa yazar söyler ilginçtir tabii deneyin göreceksizin...
_________________
monolog seven zebra
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder
ateninlaneti
Zehir Hafiye
Zehir Hafiye


Kayýt: Aug 18, 2005
Mesajlar: 428


MesajTarih: Cum Eyl 23, 2005 9:32 pm    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #18   

bu konuyu tartýþmaya deðer bulmuyorum desem yeridir.nazým hikmetle necip fazýl kýsakürek i býrakýn hiçbi þairi kýyasalayamam vatanseverlikte ve sanatçýlýkta.nazým hikmet in hangi olaylardan sonra ve hangi amaçla rusyaya kaçtýðýný bilmeden konuþmayýn arkadaþlarým.o büyük insan türkiye uðruna ve biz mirasçýlarý uðruna neler çekti.bunlarý da gözönüne alýn lütfen.ve sakýn ona vatan haini demeyin 'VATAN HAÝNÝ 'adlý þiirini okumadan.benden size tavsiye.
_________________
Þu hayat denen keranede hiçbirimiz bakire deðiliz
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder
Shatraug
Nargaroth


Kayýt: Apr 24, 2005
Mesajlar: 594
Nerden: Trabzon,Samsun

MesajTarih: Cmt Eyl 24, 2005 12:36 pm    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #19   

ne amaçla kaçmýþ? puah. kendi yazdýðý mektupta anlatýyo zaten niye kaçtýðýný eksik olma. bi öðretmen ki göreve çaðýrýldýðýnda "türkiyeye dönüp 30 kadar sümüklü çocuðu okutmaya hiç niyetim yok" diyor. büyük vatanperver ama rusya. büyük bi memleket þairi ama rusyanýn. msutafa kemal için "kazým karabekir in kuklasý" diyen bi adam bu. siyasi görüþünüz ne olursa olsun. adam türkiye cumhuriyetinin düþmaný
_________________
bknz ( fak yu)
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder MSN Messenger
Minerva
Forum Hayvaný
Forum Hayvaný


Kayýt: Aug 17, 2006
Mesajlar: 1077
Nerden: ankara

MesajTarih: Çrþ Arl 20, 2006 9:02 pm    Mesaj konusu: Alýntýyla Cevap Ver
Mesaj: #20   

ortak noktalarý mý var ki....
_________________
Lorelei,
A poet of tragedies, scribe i lauds to death,
Yet who the hell was i to dare?
Lorelei,
Canst thou not see thou to me needful art?
Canst thou not see the loss of loe painful is?
Baþa dön
Kullanýcý profilini gör Özel mesaj gönder
Mesajlarý göster:   
Yeni Baþlýk Gönder   Cevap Gönder    metaltr.net Forum Ana Sayfasý -> Edebiyat Tüm saatler GMT +1 Saat
Sayfa 1, 2  Sonraki
1. sayfa (Toplam 2 sayfa)


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsýnýz
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarýnýzý deðiþtiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarýnýzý silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsýnýz


Powered by phpBB © 2001, 2002 phpBB Group
Türkçe Çeviri : Onur Turgay & Erdem Çorapçýoðlu
phpBB template by Spectre :: Ported for PHP-Nuke by nukemods.com
Forums ©
MetalTR.NET'de yayýnlanan tercümeler, biyografiler, köþe yazýlarý, resimler ve sair materyaller izinsiz ve kaynak gösterilmeksizin kullanýlamaz.
Copyright © 2004-2012 MetalTR.NET
| Yasal Uyarý



Sitemap - forumtags -
Web site engine code is Copyright © 2003 by PHP-Nuke. All Rights Reserved. PHP-Nuke is Free Software released under the GNU/GPL license.
Sayfa Üretimi: 0.39 Saniye
Untitled Document