Giriş
veya
Kayıt Ol
::
Ana Sayfa
::
Hesabınız
::
Forumlar
::
Haberler
::
Kritik
::
Fotoğraf Galerisi
::
Hosting
::
Köşe Yazıları
::
Menü
Site
Ana Sayfa
Forum
Haber Gönder
Haber Arşivi
Site Kadrosu
Extra
Hosting
En İyi 10
İnteraktif
Demo & Mp3 Arşivi
Video İzleme
Fotoğraf Galerisi
Destek
Destekleyenler
Linkekle
Bizi Öner!
İçerik
.
Yerli Gruplar
.
Yabancı Gruplar
.
Biyografiler
.
Albümler
.
Albüm Kritikleri
.
Röportajlar
.
Köşe Yazıları
.
Köşe Yazıları Arşiv
.
Dergiler
.
Etkinlikler
·
Gitar & TAB
Albüm Kritikleri
·
KORN - The path of totality
·
Hypocrisy-A Taste of Extreme Divinity (2009)
·
Cyntia - Endless World (2012)
·
Tiamat - The Scarred People
·
Moonspell Alpha Noir-Omega White.
·
Ghost - Opus Eponymous
·
Testament - Dark Roots of Earth
·
Lamb of God - Resolution
·
Volbeat Live From Beyond Hell/Above Heaven
·
Pentagram - MMXII
Kısa Haberler
[
Haber Arşivi
]
Son 10 Haber
·
100 Metal Sunar: GAEREA
[ 0 yorum - 958 okuma ]
·
Dark Tranquillity Türkiye Turnesi 2021
[ 0 yorum - 3259 okuma ]
·
SECURIS yeni Albümünü yayınladı.
[ 0 yorum - 5928 okuma ]
·
OPETH 22 Mart 2015′te İstanbul'da, 23 Mart'ta ise Ankara'da
[ 0 yorum - 14062 okuma ]
·
Blind Guardian Istanbul konseri 14 Mayıs 2015
[ 0 yorum - 14592 okuma ]
·
Blind Guardian 8 yıl aradan sonra yeniden Ankara’da
[ 0 yorum - 13929 okuma ]
·
DYING FETUS 11 HAZİRAN 2015 İstanbul'da
[ 0 yorum - 15433 okuma ]
·
Kurt Cobain belgeselinden ilk fragman geldi
[ 0 yorum - 15498 okuma ]
·
Takıntı - Buhran klibi yayınlandı!
[ 0 yorum - 16612 okuma ]
·
Wayne Static 48 yaşında hayatını kaybetti
[ 0 yorum - 17579 okuma ]
[
Devamı Haberler Bölümünde
]
Fotoğraf Galerisi
B Noktası
B Noktası
B Noktası
Heretic Soul @ Waldb ...
Heretic Soul
Heretic Soul
Heretic Soul @ Rock ...
Anoreksi Promo 2011
Anoreksi Promo 2011
Anoreksi Promo 2011
[ Fotoğraf Galerisi ]
Rastgele Biyografi
Desolate Ways
MetalTR Arama
Üyelik
Üye Olun
Kayıp Şifre
Güvenlik Kodu:
Güvenlik Kodunu Girin:
Üyelik:
Bugün:
0
Dün:
0
Bekleyen Üyelik(ler):
4
Toplam Üye:
42,762
En Son Üye:
electric_wizard
Şu An Bağlı:
Misafir(ler):
217
Üye(ler):
0
Toplam:
217
Forumlardan
SSS
Arama
Üye Listesi
Kullanıcı Grupları
Can Sıkıntısı Giderici!
Profil
Özel mesajlarınızı kontrol etmek için login olun
Giriş
Günlükler
Günlük Kontrol Paneli
Günlüğüm
Psikanaliz ve Din / Freud ve Jung
metaltr.net Forum Ana Sayfası
->
Felsefe - Sosyoloji - Psikoloji
Önceki başlık
::
Sonraki başlık
Yazar
Mesaj
Skjaldmaer
ss...
Kayıt: Jun 07, 2007
Mesajlar: 1520
Tarih: Cum Oca 25, 2008 1:51 pm
Mesaj konusu: Psikanaliz ve Din / Freud ve Jung
Mesaj:
#1
Psikanaliz ve Din / Freud ve Jung
Erich Fromm
--------------------------------------------------------------------------------
Freud, psikanaliz ve din sorununu, parlak yapıtlarından biri olan ‘Die Zukunft Einer Illusion’ da inceler. Mitosların ve dinsel ideallerin insan üzerinde derin etkileri olduğunu ilk farkedenlerden biri olan Jung ise, aynı konuyu Yale Universitesi’nde verdiği Terry Vakfı Konferanslarında işlemiştir. ( 1937yılında verilen bu konferanslar ‘Die Psychologie und Religion’ adı ile 1940 yılında kitap olarak yayınlanmıştır.)
Şimdi ben, bu iki psikanalizcinin tavırları konusunda kısa bir özet yapmak istiyorum. Önce bu davranışımın üç nedenini açıklıyayım :
1- Sorunun tartışılmasının günümüzde hangi aşamada olduğunu ve benim çözümlerimin çıkış noktasını göstermek,
2- Freud ve Jung’un bazı temel yaklaşımlarının açıklamalarını yapmak ve önümüzdeki bölümün ana hatlarını ortaya koyabilmek,
3- Çok yaygınlık kazanmış olan bir yanlış inancı, Freud’un dine karşı, Jung’un ise din yanlısı olduğu inancını düzeltmek.
Böylelikle, bu denli geniş kapsamlı konulardaki aşırı basitleştirmelerin yanlışlığını ve psikanaliz ile dinin çift anlamlıklarını incelemek imkanını da bulabiliriz.
Freud’un ‘Die Zukunft einer Illusion’ da din konusunda ortaya koyduğu tavır nedir ?
Freud’a göre din, insanın kendi dışındaki doğa güçlerine ve kendi içindeki güçlere ( içgüdülere ) karşı çaresizliğinden kaynaklanmıştır. Ve insanlığın gelişme sürecinin ilk dönemlerinin bir ürünüdür. Bu dönemlerde akıllarını iç ve dış güçlere karşı kendilerini koruyacak bir biçimde kullanmayı beceremeyen insanlar, bunları bazı karşı güçlerle dengelemeye çalışmışlardır. Yani akıl aracılığı ile kavranamayan güçlere egemen olmayı sağlayacak ya da onları bastırmaya yarayacak bir takım duygusal yöntemler ve mekanizmalar geliştirmişleridir. Freud bunun kaynağının çocukluk dönemi izlenimleri olduğunu öne sürer.
Tehlikeli, kontrol edilemeyen ve anlaşılması mümkün olmayan güçler karşısında insan, anılarında bir geriye kaçış yapar ve çocukluktaki, babasınca korunma duygusuna sığınır. Baba çocuğun gözünde bilgeliğin düşüncenin ve gücün simgesidir. Sevgisini ve korumasını sağlayabilmek için de, emir ve yasaklarına itaat gereklidir.
Bu biçimiyle din Freud’a göre bir çocukluk deneyinin yinelenmesidir. İnsan kendini tehdir eden tehlikelere çocukluğunda yaptığı gibi aynı yöntemle karşı koyar. Kendi güvensizliğini yenebilmek için, kendini şaşırtan ve korkutan ama aynı zamanda da koruyan babasına teslim olur. Freud dini, çocuklardaki takip edilme fobisine benzeyen nevrozlarla karşılaştırmaktadır. Ona göre din, çocukluk nevrozlarına benzer nedenlerden doğan kollektif bir nevrozdur.
Freud’un dinin psikolojik kökenlerini incelemesi, insanların bir Tanrı’nın varlığı düşüncesine nasıl ulaştıklarını göstermek içindir. Bu sonucun ortaya koyulması, yani bazı psikolojik köklere inilmesi ile iş bitmez. Freud dinsel düşüncelerin bazı illüzyonlara dayandığını ve böylelikle de bunların gerçek dışı olduklarını kanıtladığı iddiasındadır. ( Freud kendi araştırmalarının sonucunda görmüştür ki, bir fikrin bir arzuya karşılık olması ve onu tatmine yaraması, bu fikrin yanlış olduğunu kanıtlamaz. Psikiyatristlerin günümüzde hep aynı hataya düşmeleri, Freud’un bu düşüncesini özellikle belirtmeme yol açtı. Birçok gerçek ve bir o kadar da yanlış fikrin varolması doğaldır. Bu fikirlere insanlar, onların doğru olmasını arzuladıkları için sarılmışlardır. Ama unutmamak gerekir ki, birçok büyük buluşa yol açan da, yine bir takım fikirlerdir. Kimi insanlar tüm güçleriyle bunların doğruluğuna inanıp, bunu ortaya çıkartmaya çalışırken, bir sürü yeni gerçeğe ulaşmışlardır. Böyle büyük bir ilginin varlığı olayı, dıştan izleyene garip ve hastalıklı bile gelse, bu hiç bir zaman herhangi bir yargının ve de yorumun yanlışlığının kanıtı olamaz.
Geçerliliğin ölçütü, kişiyi o ilgiye iten ( motive eden ) nedenlerin psikolojik analizi ile belirlenemez. Burada önemli olan, getirilen kanıtların mantıklı bir düşüncenin temel kavramlarıyla çelişip çelişmediğidir. )
Freud daha sonra dinin illüzyoncu ( hayale dayanan ) karakterini gösterme çabasını da aşarak, dini bir tehlike olarak açıklamaya yönelir. Freud için din bir tehlikedir, çünkü, tarih boyunca kendine bağladığı bir takım olumsuz kurumlarıntoplum içinde yerleşmesini sağlamıştır. Sonra insanlara bir hayale inanmayı öğretir. Daha da önemlisi, eleştirici düşüncenin engellenmesine, böylelikle de zekanın köreltilmesine yol açar. Bu eleştiriler aydınlanma çağının tüm düşünürlerince de kiliseye karşı yöneltilmişti. Ama Freud’un düşünce sistemi içinde bu eleştiri, onsekizinci yüzyıl filozoflarınınkinden çok farklı bir biçim kazanmıştır.
Freud’un analitik çalışmasında ortaya koymak istediği, eleştirici düşüncenin yasaklanmasının beliri bir noktada diğer alanlardaki eleştirel yeteneklerin de zayıflamasına yol açtığıdır. Böylelikle bu yasaklamanın, aklın gücünü engelleyeceğini de ileri sürer.
Freud’un dine karşı yönelttiği üçüncü eleştiri, ahlakı çok şüpheli bir temele oturtmasıdır. Eğer ahlaki kuralların geçerliliği , bunların Tanrı’nın buyrukları oluşuna bağlıysa, ahlakın gelecekteki varlığı ya da yokluğu Tanrı’ya olan inanca bağlı olarak değişecektir. Ve Freud dinin bir yıkım, bir çöküntü, gerileme içinde olduğunu görüyordu. Eğer din ile ahlakın birbirlerine olan bağlılığı koparılmazsa, gelecekte insanların tüm değer yargıları tehlikeye düşecekti.
Freud’un dinin tehlikeye düşüreceğinden korktuğu idealleri ve değer yargıları da böylelikle gün ışığına çıkmış oluyordu. Akıl, insanlığın acılarının azaltılması ve geleneksel ahlak. Freud’un eleştirilerine katılmayabiliriz. Çünkü o, inandığı idealin ne olduğunu apaçık söylemiştir. İnsan sevgisi, gerçek özgürlük. Önemli olan Freud’un bu temel inaçlarını kavramak ve bunlara katılmaktır.
Özgürlük ve akıl, freud’a göre, değişmeli olarak birbirleriyle bağımlıdırlar. İnsan babasal bir Tanrı illüzyonundan vaz geçtiği anda, evrendeki yalnızlığının ve anlamsızlığının bilincine varır. Babaevini terketmiş bir çocuk gibi, mahzun ve şaşkın kalıverir öyle orta yerde. İşte bu hastalıklı ve basit fikrin aşılması, insancıl evrimin en önemli amacıdır. İnsan kendini, acı da olsa gerçeği tam olarak görebilecek ve kabul edecek biçimde geliştirmek zorundadır. Kendi gücünden başka güvenecek hiçbir şeyi olmadığına inanırsa, o güçlerini doğru ve yerinde kullanmayı öğrenecektir. Kendini tehdit eden ve koruyan bir otoritenin bilinçaltı baskısından kurtarabilen özgür insan, aklının gücünü kullanıp, dünyayı ve onun üzerindeki kendi yerini, görevini kavrayabilir. Kendi başımıza düşünmeye cesaret edebilmenin tek yolu, kendimizi yetişkin olarak almak ve belirli bir otoriteden korkan, ona bağlı bir çocuk gibi davranmaktan vazgeçmektir. Bunun tersi de, aynı şekilde doğrudur.
Ancak kendi başımıza düşünebilmesini becerdiğimiz zaman, o otoritenin egemenliğinden kendimizi kurtarabiliriz. Freud’un çaresizlik duygusunu, dinsel yaşantının karşıtı olarak belirtmesi çok anlamlıdır. Çünkü bir çok teologlar ve bir ölçüye kadar Jung bağımlılık ve güçsüzlük duygularını, dinsel olgunun özü olarak saymak eğilimindedirler. Freud ise, dolaylı yoldan olmakla beraber, dinsel yaşantının temelini, bağımsızlık duygusu ve insanın kendi gücünün bilincine varması olarak açıklamaktadır. Daha sonra bu temel ayrımın din psikolojisinde ne denli önemli sorunlara yol açtığını da göstermeye çalışacağım.
Şimdi Jung’a dönecek olursak, onun hemen her noktada Freud’la çeliştiğini görürüz.
Jung, çıkış noktasının genel ilkelerini açıklamakla işe girişir. Freud, William James Dewey ve Macmurray gibi mesleği filozofluk olmasa da, olaya psikolojik ve felsefi açılardan yaklaşırken, Jung kitabının başında şu açıklamayı yapar : ‘Kendimi yalnızca olguların gözlemi ile sınırlamak ve her türlü metafizik ya da filozofik tutumdan kaçınmak istiyorum. sonra da psikoloji ile dini, filozofik düşünce biçimlerinden kaçınarak nasıl analiz edeceğini gösterir. Kendi bakış açısını ‘olguculuk’ olarak niteler. Yani ilgilendiği konular, olaylar, deneyler, ve yaşanmış anılar, kısaca olgulardır. Sözkonusu edilen olgunun gerçekliği ise bir olaydır, bir yargı değil. Örneğini psikolojik ilmi bakirelik bozulmadan doğum yapma motifini ele aldığında, yalnızca bu olgunun varlığı ile ilgilenir. Bu düşüncenin doğru ya da yanlış oluşu, onun araştırma alanına girmez. bir düşünce var olduğu anda psikolojik açıdan doğrudur. Eğer yalnızca bir bireyin düşüncesi olma özelliğindeyse psikolojik varlığı özneldir. Bir düşüncenin nesnel olabilmesi için, büyük insan gruplarınca ortak olarak kabul edilmesi gerekir.
Jung’un dini nasıl analiz ettiğini açıklamadan önce, yeri gelmişken metodolojik varsayımlarını iyice bir eleştirmekte yarar görüyorum. Jung’un gerçeği yorumlama tekniği tutarsızdır. Gerçeğin bir yargı olmayıp, bir olay olduğunu ileri sürüyor. Yani, bir fil varolduğu için gerçektir. Ama gerçeğin her zaman ve zorunlu olarak bir yargıya dayanması gerektiğini unutuyor bu arada. Gerçek yalnızca bizim duyu organlarımızla algılayıp belirli sözcüklerle adlandırdığımız görüntü ve belirtilerin bir tanımlaması değildir. Jung bir düşüncenin var olduğu anda, psikolojik olarak doğru olduğu sonucuna varıyor. Fakat, bir düşüncenin varlığı, onun bir yanılma ya da bir gerçeğe karşılık oluşuna bağlı değildir. Yine bir düşüncenin varolması, onun hiçbir zaman salt bu varoluşu ile doğru olması sonucunu da doğurmaz. Bir psikiyatrist bile, bir düşüncenin doğruluğu ile ilgilenmeden, yani onu salt bir olgu olarak alıp çalışamaz. Başka bir deyişle, hastanın yeniden yaşamaya çalıştığı olaya olan ilgisini bilmeden, o düşüncenin kişisel bir aldanma veya paranoyik bir yaklaşım olduğuna karar verilemez.
Jung’un varsayımları yalnızca psikiyatrik bakış açısından değil, temsilcisi olduğu rölativizm yönünden de tutarsızdır. Freud’dan farklı olarak din yanlısı gibi gözükse de, temelde Jung, Yahudilik, Hristiyanlık ve Budhizm’in özüne tam ters düşmektedir. Çünkü bu dinler gerçeğe ulaşma çabasını insanın en önemli erdemi ve görevi olarak görmektedirler. Jung, aldığı tavrın getirdiği zorlukların farkındadır ama bunları çözmek için seçtiği yöntem tutarlı değildir. Öznellik ve nesnellik kavramlarının ne denli esnek ve değişken oldukları açıktır. Buna rağmen Jung, bu iki varoluş biçimini birbirinden ayırmaya çalışır. Ona göre nesnel olan birşey, öznel olan bir diğerinden daha doğru ve daha geçerlidir. Nesnel ile öznel arasındaki ayırımın temeli, bir düşüncenin yalnızca bir kişiye ait olması ya da bir toplulukça paylaşılması olgularında yatar. Peki bizler 2. Dünya Savaşında milyonlarca kişinin ortak olduğu, kitlesel bir çılgınlığa tanık olmadık mı ? Milyonlarca insanın akıl dışı ihtiraslarının kölesi olarak aldatıcı ve sapık düşüncelere kapıldıklarını, bunların peşinden koştuklarını yaşamadık mı ? Onların bu yanlış düşünceleri bireylerin tek başlarına yarattıkları saçmalıklardan daha mı tutarlıydılar ? Bunları nesnel olarak açıklamanın ne anlamı, ne yararı var ?Kısaca büyük insan kitlelerince paylaşılması, bir düşüncenin doğruluğunu kanıtlamaz. Jung’un nesnel ve özneli birbirlerinden ayırmakta kullandığı yöntem, az önce açıkladığım, rölativizm konusundaki yaklaşımın aynasıdır. Buradaki rölativizm bir düşüncenin toplumca kabul edilmesini, onun geçerliliği gerçekliği ve nesnelliği için bir ölçü olarak alan sosyolojik bir rölativizmdir.
Bu metodik varsayımlarını ortaya koyduktan sonra Jung, din nedir, konusundaki temel görüşlerini açıklamaya girişir. Dinsel yaşantının doğası nedir ? Bu konuda Jung, birçok teologla aynı düşünceyi paylaşır. Kısaca şöyle özetleyebiliriz bu yaklaşımı : Dinsel yaşantının ( dinin ) kaynağı insanların kendilerini, kendilerinden üsütn olan bazı güçlere tevekkülle teslim etmeleridir.
Jung dinin, Rudolf Otto’nun ‘Numinosum’ diye tanımladığı ve insancıl bir isteğe bağlı olmadan var olan dinamik bir varlığın ya da etkinin dikkatli ve titice izlenmesi olduğunu ileri sürer. Bu varlık, insanı denetler ve yönetir. İnsanlık bu gücün ( varlığın ) yaratıcısı değil yalnızca kuludur.
Dinin bu tanımlasından, yani insanın bir dış güç tarafından belirlenmesinden hareketle Jung, yeni açıklamalara girişir. Ona göre bilinçdışının dinsel bir doğası vardır.
Bilinçdışı, insan ruhunun bireysel yaşantısının bir bölümü olarak açıklanamaz. Bu daha çok bizden bağımsız bir gücün, varlığımız üzerindeki etkileri ve yansımasıdır.
İnsanın rüyasında kendi bilinçdışından bazı sesler ve izlenimler algıladığını ileri sürmesi hiçbir şeyi kanıtlamaz. Sokaktan gelen sesleri de, kendi iç sesiymiş sanabilir insan. Yani bu yanıltıcıdır ve güvenilemez.
Tek bir durumda, bu seslerin gerekten kendi dışbilinçlerinden gelen sesler olarak kabul edilmesi mümkündür. Bu da, bilinçli kişiliğin bir bütünlüğün bir parçası veya büyük bir daire içinde küçük bir daire olması halinde geçerlilik kazanır. Küçük bir banka memurunun arkadaşına çalıştığı bankayı gösterip ‘işte benim bankam’ demesi gibidir bu.
Dinin ve bilinçdışının böyle tanımlanmasının doğal bir sonucu olarak Jung, bilinçdışının bizim üzerimizdeki etkilerinin ‘temel dinsel olgular’ olarak belirlediğini savunur. Yani dinsel dogmalar ve rüyalar dinsel olgulardır, çünkü bizim dışımızdaki bir gücün bizi yönetişinin yansımasıdır. Jung’un mantığı gereği, ruh hastalıklarını da dinsel olgular olarak açıkladığını ise eklemeye gerek yoktur.
Freud ve Jung’un dine yaklaşımlarını ve onun kaynağını açıklama çabalarını kısaca inceledik. Acaba yaygın olan şu kanı ‘Freud dine karşı, Jung dinden yanadır’ hala geçerli mi ? Yaptığımız inceleme ve karşılaştırma, bu basitleştirici görüşün tamamen yanlış bir aşırılık taşıdığını sanırım ortaya koymuştur.
Freud, insancıl evrimin hedefinin şu amaçlara ulaşmak olduğuna inanır : Bilgi, ( akıl, gerçeklik, mantık ) insan sevgisi, acıların azaltılması, özgürlük ve sorumluluk taşıyacak güce erişmek. Bu idealler ise tüm büyük dinlerin aklaki temelini oluşturur. Batı ve Doğu kültürleri, bu temeller üzerine kurulmuştur. Konfüçyus’ün, Lao-Tse’nin Budha’nın, diğer peygamberlerin ve İsa’nınnöğretileri hep bu idealleri savunur. Bu dinler ve öğretiler arasında ( yer ve zamana, hitap edilen topluluğa göre değişen ) deyiş farklılıkarının olması doğaldır. Örneğin, Buddha ağırlığı acıların azaltılıp yok edilmesine verirken, peygamberler adalet ve anlayışlı olmaya önem vermişler, İsa ise insan sevgisini öne almıştır. Görünürdeki farklılıklara rağmen tüm bu dinsel önderlerin, insanlığın gelişmesindeki amaçlar ve biçimler konusunda tam bir uyuşum içinde olmaları ilginçtir.
Freud, dinin bu ahlaki temellerini savunmakata ve bu amaçların gerçekleşmesini önleyici oldukları sürece, dinin doğa üstü ve biçimci yanlarını eleştirmektedir. Doğa üstü güçlere ve insanı aşan şeylere tapınmayı, insanlığın gelişimindeki aşamalardan biri olarak gören Freud, bunların o çağlarda gerekli ve zorunlu olduğunu, ama gereğinden fazla gündemde kaldıklarında insanlığın ruhsal gelişimini engellemekten öteye gidemeyeceklerini savunmaktadır. Bu nedenle, Freud’un dine karşı olduğu yolundaki inanç, yanıltıcıdır. Böyle bir yargıya varmadan önce, onun dinin dinin hangi yanlarına karşı olup eleştirdiğini, hangi yanlarına ise taraftar olduğunu araştırmak gerekir.
Jung içinse dinsel yaşantı, özel duygusal bir süreçtir ve insanın kendisini bilemediği yüksek bir güce teslim etmesi olarak belirir. Bu gücü ister Tanrı, ister bilinçdışı diye niteleyelim, sonuç değişmez. Yukarıdaki tanımlama, Hristiyanlık içinde Luther ve Calvin’in öğretilerinin temeli olan belirli bir dinsel yaşantı biçimini tam karakterize ederken, öte yandan dinsel deneyin bir başka tipiyle çelişmektedir. Gerçeğe bu göreceli yaklaşımı ile Jung’un din anlayışı, Buddhizm, Yahudilik ve İsa öğretileriyle çatışmaktadır. Adı geçen dinlerde insanın görevi, gerçeği araştırmaktır ve bu kaçınılamaz olan bir zorunluktur. Pilatus’un gerçek nedir, diye sorması bile yukarıdakiler dışında kalan tüm büyük dinlerde, dinsiz bir tavır sayılır. Yani bu açıdan bakınca, araştırmak ve ileri gitmek çabası, günahla eş anlamlı olur. Freud’la Jung’un yaklaşımlarını özetleyecek olursak, Freud dini ahlaki açıdan eleştirirken, asıl özünü savunmakta ve bu değerleri koruma endişesi ile hareket etmektedir. Bu nedenle yaklaşımını kuşkusuzca ‘dindar’ olarak niteleyebiliriz. Jung ise, dini kısıtlayıcı bir biçimde psikolojik bir olguya indirgeyip, bu yolla açıklamaya çalışırken, bir yandan da bilinçdışına dinsel bir anlam kazandırmak istemektedir.
kaynak:
http://www.geocities.com/islampencereleri/freud_ve_jung.htm
_________________
boris olshansky
En son Skjaldmaer tarafından Sal Oca 29, 2008 10:03 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Başa dön
Sponsor Linkler
Tarih: Google ve Sponsor Baglantilari
Mesaj konusu: Sizde bu bölüme reklam verebilirsiniz !
:
#
Başa dön
driguisse_malis
-tritesse-
Kayıt: Mar 18, 2007
Mesajlar: 748
Tarih: Pts Oca 28, 2008 10:23 am
Mesaj konusu: Re: Psikanaliz ve Din / Freud ve Jung
Mesaj:
#2
Seneca demiş ki:
Freud’a göre din, insanın kendi dışındaki doğa güçlerine ve kendi içindeki güçlere ( içgüdülere ) karşı çaresizliğinden kaynaklanmıştır. Ve insanlığın gelişme sürecinin ilk dönemlerinin bir ürünüdür. Bu dönemlerde akıllarını iç ve dış güçlere karşı kendilerini koruyacak bir biçimde kullanmayı beceremeyen insanlar, bunları bazı karşı güçlerle dengelemeye çalışmışlardır. Yani akıl aracılığı ile kavranamayan güçlere egemen olmayı sağlayacak ya da onları bastırmaya yarayacak bir takım duygusal yöntemler ve mekanizmalar geliştirmişleridir. Freud bunun kaynağının çocukluk dönemi izlenimleri olduğunu öne sürer.
İnanç ve din çaresizlikten değil , hayatın ve oluşumun nasıl başladığı ve devam ettiği sorusunun cevaplarından biridir..
Din sadece inanç'la birlikte ayrıntılarıda belirler..
_________________
gecenin soluğunda sarı farlar,kornalar,başa yetişmek için aceleci,sankı sonu gelmeyecekmiş gibi kayıtsız...
Başa dön
minotaurs
Sebil-i Sübyan
Kayıt: Sep 27, 2007
Mesajlar: 58
Tarih: Pts Oca 28, 2008 10:41 am
Mesaj konusu:
Mesaj:
#3
Din aslına bakarsanız insanların sığındıkları bir yerdir . sonuç olarak insanlar inanmadan yapamazlar ...
bi söz vardır ...
insanlar önce büyük diye dağa taptılar dağ yıkıldı ..
güneşe taptılar güneş battı
put yaptılar put kırıldı veya yediler
görünmeyen bir olgu yarattılar sonunda ..
bunun gibi
_________________
Golgotham
MIP
CRANIUM
.....................
Başa dön
driguisse_malis
-tritesse-
Kayıt: Mar 18, 2007
Mesajlar: 748
Tarih: Pts Oca 28, 2008 11:09 am
Mesaj konusu: Re: Psikanaliz ve Din / Freud ve Jung
Mesaj:
#4
Seneca demiş ki:
Freud’un dine karşı yönelttiği üçüncü eleştiri, ahlakı çok şüpheli bir temele oturtmasıdır. Eğer ahlaki kuralların geçerliliği , bunların Tanrı’nın buyrukları oluşuna bağlıysa, ahlakın gelecekteki varlığı ya da yokluğu Tanrı’ya olan inanca bağlı olarak değişecektir. Ve Freud dinin bir yıkım, bir çöküntü, gerileme içinde olduğunu görüyordu. Eğer din ile ahlakın birbirlerine olan bağlılığı koparılmazsa, gelecekte insanların tüm değer yargıları tehlikeye düşecekti.
tanrı sadece yol gösterir o kadar. Uyacak veya uymayacak olanlar biziz , yada inanıp inanmıyacak..
Freud bakış açısı ;
Sadece din ile değil her türlü olgu ile ahlak'ı bağdaştırabiliriz.
Örneğin ailenin çocuğa verdiği öğütler , ahlak'ını düzeltme çalışmaları içinse
Aile ile ahlak'ın bağları kopartılmazsa , kişinin ileride aile'siyle yaşayacağı bir problemde tüm ahlaki değerleri yok olabilir zarar görebilirmi denilecek. Bence saçma...
Bir kişinin din'e inanmayıp din'de var olan tüm ahlaki değerlere sahip olunduğu nasıl görülüyorsa , din'e inanan birisininde tam tersi yaptığı davranışlarda mevcut.
_________________
gecenin soluğunda sarı farlar,kornalar,başa yetişmek için aceleci,sankı sonu gelmeyecekmiş gibi kayıtsız...
Başa dön
minotaurs
Sebil-i Sübyan
Kayıt: Sep 27, 2007
Mesajlar: 58
Tarih: Pts Oca 28, 2008 11:14 am
Mesaj konusu:
Mesaj:
#5
Din Çoğu zaman tarihde insanlara bir öcü gibi tanıtıldı açıkçası ...
Benim Görüşürüm bu tabi
Tanrı sürekli büyük Cezalandırıcı olarak gösterildi ...
iyilik yönleri çok az gösterildi..
insanların çocuklarına bile günnah günah die kortutuğu konular falan ... bunlar karmaşa yaratıyor
_________________
Golgotham
MIP
CRANIUM
.....................
Başa dön
driguisse_malis
-tritesse-
Kayıt: Mar 18, 2007
Mesajlar: 748
Tarih: Pts Oca 28, 2008 11:27 am
Mesaj konusu:
Mesaj:
#6
iyi yönleri ne ki inanırsan cennete mi gideceksin?
_________________
gecenin soluğunda sarı farlar,kornalar,başa yetişmek için aceleci,sankı sonu gelmeyecekmiş gibi kayıtsız...
Başa dön
Skjaldmaer
ss...
Kayıt: Jun 07, 2007
Mesajlar: 1520
Tarih: Pts Oca 28, 2008 1:31 pm
Mesaj konusu: Re: Psikanaliz ve Din / Freud ve Jung
Mesaj:
#7
driguisse_malis demiş ki:
Seneca demiş ki:
Freud’un dine karşı yönelttiği üçüncü eleştiri, ahlakı çok şüpheli bir temele oturtmasıdır. Eğer ahlaki kuralların geçerliliği , bunların Tanrı’nın buyrukları oluşuna bağlıysa, ahlakın gelecekteki varlığı ya da yokluğu Tanrı’ya olan inanca bağlı olarak değişecektir. Ve Freud dinin bir yıkım, bir çöküntü, gerileme içinde olduğunu görüyordu. Eğer din ile ahlakın birbirlerine olan bağlılığı koparılmazsa, gelecekte insanların tüm değer yargıları tehlikeye düşecekti.
tanrı sadece yol gösterir o kadar. Uyacak veya uymayacak olanlar biziz , yada inanıp inanmıyacak..
Freud bakış açısı ;
Sadece din ile değil her türlü olgu ile ahlak'ı bağdaştırabiliriz.
Örneğin ailenin çocuğa verdiği öğütler , ahlak'ını düzeltme çalışmaları içinse
Aile ile ahlak'ın bağları kopartılmazsa , kişinin ileride aile'siyle yaşayacağı bir problemde tüm ahlaki değerleri yok olabilir zarar görebilirmi denilecek. Bence saçma...
Bir kişinin din'e inanmayıp din'de var olan tüm ahlaki değerlere sahip olunduğu nasıl görülüyorsa , din'e inanan birisininde tam tersi yaptığı davranışlarda mevcut.
bencede saçma
Alıntı:
Jung’un dini nasıl analiz ettiğini açıklamadan önce, yeri gelmişken metodolojik varsayımlarını iyice bir eleştirmekte yarar görüyorum. Jung’un gerçeği yorumlama tekniği tutarsızdır. Gerçeğin bir yargı olmayıp, bir olay olduğunu ileri sürüyor. Yani, bir fil varolduğu için gerçektir. Ama gerçeğin her zaman ve zorunlu olarak bir yargıya dayanması gerektiğini unutuyor bu arada. Gerçek yalnızca bizim duyu organlarımızla algılayıp belirli sözcüklerle adlandırdığımız görüntü ve belirtilerin bir tanımlaması değildir. Jung bir düşüncenin var olduğu anda, psikolojik olarak doğru olduğu sonucuna varıyor. Fakat, bir düşüncenin varlığı, onun bir yanılma ya da bir gerçeğe karşılık oluşuna bağlı değildir. Yine bir düşüncenin varolması, onun hiçbir zaman salt bu varoluşu ile doğru olması sonucunu da doğurmaz. Bir psikiyatrist bile, bir düşüncenin doğruluğu ile ilgilenmeden, yani onu salt bir olgu olarak alıp çalışamaz. Başka bir deyişle, hastanın yeniden yaşamaya çalıştığı olaya olan ilgisini bilmeden, o düşüncenin kişisel bir aldanma veya paranoyik bir yaklaşım olduğuna karar verilemez.
Jung'un düşünceleri bana daha yakın geldi açıkcası
_________________
boris olshansky
Başa dön
driguisse_malis
-tritesse-
Kayıt: Mar 18, 2007
Mesajlar: 748
Tarih: Pts Oca 28, 2008 1:35 pm
Mesaj konusu:
Mesaj:
#8
yalnızlıktır dinimiz örneğin bir trenden dilediğiniz yerde ininiz...
gibi
_________________
gecenin soluğunda sarı farlar,kornalar,başa yetişmek için aceleci,sankı sonu gelmeyecekmiş gibi kayıtsız...
Başa dön
Rejected
Zeppelin FAN
Kayıt: Jun 05, 2005
Mesajlar: 685
Tarih: Pts Oca 28, 2008 4:25 pm
Mesaj konusu:
Mesaj:
#9
Bilimsel gerçeklerin dışa vurumunda radikal tavırlar sergilemek büyük bir risk taşısa da Sigmund Freud çoğu bilim adamı arasından kendini bu konuda sıyırmayı çok iyi bilmiştir ve Freud'un psikanalizi her ne kadar bilim dünyası tarafından kabul edilmese de (çalışmalarının geneli yansıtıp yansıtmadığına dair bir deneyi olmadığı için) bilime en büyük hizmetlerden birini yapmıştır.
_________________
Jeff Hanneman ile Kerry King kavga ediyorlarmış Tom Araya girmiş düzelmiş
Başa dön
driguisse_malis
-tritesse-
Kayıt: Mar 18, 2007
Mesajlar: 748
Tarih: Pts Oca 28, 2008 5:00 pm
Mesaj konusu:
Mesaj:
#10
Rejected demiş ki:
Bilimsel gerçeklerin dışa vurumunda radikal tavırlar sergilemek büyük bir risk taşısa da Sigmund Freud çoğu bilim adamı arasından kendini bu konuda sıyırmayı çok iyi bilmiştir ve Freud'un psikanalizi her ne kadar bilim dünyası tarafından kabul edilmese de (çalışmalarının geneli yansıtıp yansıtmadığına dair bir deneyi olmadığı için) bilime en büyük hizmetlerden birini yapmıştır.
kesinlikle
_________________
gecenin soluğunda sarı farlar,kornalar,başa yetişmek için aceleci,sankı sonu gelmeyecekmiş gibi kayıtsız...
Başa dön
nightfall_
Geçerken Uğrayan
Kayıt: Apr 05, 2007
Mesajlar: 34
Tarih: Pts Oca 28, 2008 8:43 pm
Mesaj konusu:
Mesaj:
#11
Arkadaşlar lütfen hukuki bir zorunluluk olarak yazılarımıza varsa kaynak gösterelim.
http://www.geocities.com/islampencereleri/freud_ve_jung.htm
_________________
gone
Başa dön
nightfall_
Geçerken Uğrayan
Kayıt: Apr 05, 2007
Mesajlar: 34
Tarih: Pts Oca 28, 2008 9:02 pm
Mesaj konusu:
Mesaj:
#12
Freud dini kişinin ego bütünlüüğünü korumaya yönelik gerçekleştirdiği bir araç olarak kullandığını savunmuştur. Dini desteklememiş ya da onun gerçekçi olarak kişinin bütünlüğünü sağlayan sağlıklı bir yol olması gerektiğini belitrmemiştir. Hatta belki de tam tersini belirtmiştir diyebilirim. Sadece din, denize düşen yılana sarılır misali, kişiyi ayakta tutan toplumsal bir inanç sistemi, bir tür destek, tatmin aracıdır. Kişi diğer tüm inanışlarını kaybettiğinde, bastırılmış korku ve kaygılar su yüzüne çıkmaya başladığında, içgüdüsel ihtiyaçların tatmini ile toplumsal yaptırımlar arasında kalan egonun kendini güvende hissetmesini sağlayan bir mekanizmadır din. Freud'a göre..
Bu konuda Freud'un yazdığı kitapları temin edebilirsiniz.
Ayrıca Jung da din konusuna oldukça zaman ayırmıştır.
_________________
gone
Başa dön
Skjaldmaer
ss...
Kayıt: Jun 07, 2007
Mesajlar: 1520
Tarih: Sal Oca 29, 2008 10:04 am
Mesaj konusu:
Mesaj:
#13
nightfall_ demiş ki:
Arkadaşlar lütfen hukuki bir zorunluluk olarak yazılarımıza varsa kaynak gösterelim.
http://www.geocities.com/islampencereleri/freud_ve_jung.htm
özür dilerim.
ekledim..
_________________
boris olshansky
Başa dön
Blackdeep
Sebil-i Sübyan
Kayıt: Apr 17, 2008
Mesajlar: 57
Tarih: Pts May 19, 2008 9:21 am
Mesaj konusu:
Mesaj:
#14
Psikanaliz denildiğinde herkesin aklına Freud gelir benimse Irvin Yalom
Başa dön
Mesajları göster:
Hepsi
1 Günlük
7 Günlük
2 Haftalık
1 Aylık
3 Aylık
6 Aylık
1 Yıllık
eskiden-yeniye
yeniden-eskiye
metaltr.net Forum Ana Sayfası
->
Felsefe - Sosyoloji - Psikoloji
Tüm saatler GMT +1 Saat
1
. sayfa (Toplam
1
sayfa)
Forum Seçin:
Bir Forum Seçin
Müzik/Genel
----------------
Metal Genel
Rock Genel
Yerli Gruplar
Yabancı Gruplar
-- Şarkı Sözleri
Türk Rock
Dış Sesler
Konser & Etkinlikler
Albüm Haberleri
Dergi Paylaşım Platformu
Müzik Market
----------------
Eleman Arıyorum!
Müzik Aletleri
Gitar / Tab
Stüdyo Prova Kayıt
Alım / Satım
Serbest ALAN
----------------
Güncel Haberler
Geyik
SERBEST KURSU
Felsefe - Sosyoloji - Psikoloji
Edebiyat
Karalamalar
Film Dizi Sinema Kültür Sanat
Internet / Bilgisayar / Teknoloji / Oyun / ..
-- Radyolar
Logmania
Komik / İlginç Resim / Video
Mekan
----------------
Mekanlar / Pasajlar
-- Cafe/Barlar
-- Tattoo ( Dövme ) & Piercing
Üniversiteler
MetalTR.NET
----------------
MetalTR.Net Hakkinda
Bu forumda yeni konular
açamazsınız
Bu forumdaki mesajlara cevap
veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı
değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı
silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy
kullanamazsınız
Powered by
phpBB
© 2001, 2002 phpBB Group
Türkçe Çeviri : Onur Turgay & Erdem Çorapçıoğlu
phpBB template by
Spectre
:: Ported for PHP-Nuke by
nukemods.com